Quantcast
Channel: Mishakal,Büyü ve Büyüler,Aşk Büyüsü Forum Sitesi
Viewing all 486 articles
Browse latest View live

Yalan Söyleyenler, Doğru Söyleyenlere İnanmazlar.

$
0
0
Bir söz vardır “Yalan söyleyenler, doğru söyleyenlere inanmazlar.” Gerçekten de hayatımızda çok karşılaştığımız bir durumdur, yalan söyleyenlerin kolay ikna edilemeyeceği konusu. Çünkü bazı kişiler yalan yanlış sözler söylediğinin, farkında bile değillerdir. Böyle kişiler nefislerinin baskısı altındadırlar.


Gelin bu sözlerin ardında yatan mantığı, birlikte düşünelim. İnsanlar neden yalan söyler, ya da söylemek durumda kalır. Hayatımızda bu durumla hepimiz karşılaşmışızdır, az ya da çok. Genelde hepsinin ardında yatan ana etken, nefsimizin etkisidir. Belki de hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde, yalan söylemiş ya da söyleme gereğini duymuşuzdur. Bazen yalan söylediğimizde buna kılıf bularak, bunlar beyaz yalanlar, ya da bu yalanlar insanların iyiliğine yalanlardır diyerek, yaptığımız yanlışları aklamaya çalışmışızdır. Bu tür yalanların bile, bir zaman sonra çok farklı koşullarda, bizlere zarar verecek konuma dönüştüğüne şahit oluruz. NEFSİMİZİ İKNA ETMEK KOLAYDIR. AMA AKLIMIZI İKNA ETMEK ÇOK ZORDUR. Onun için her işimizi düşünerek yapmalıyız.


İnsanın nefsi ile hareket etmesi, onun baskısı altında yaşaması çok sakıncalıdır. Hatta öyle istenmeyen olaylar duyarız ki, nefsime yenik düştüm derler. Aslında yenik düştüğü insanın doyumsuz duygularıdır. İşte şeytanda bizleri her zaman nefsimizle aldatmaya çalışır. ÇÜNKÜ BİLİR Kİ İNSANIN EN ZAYIF NOKTASI NEFSİDİR.


Allah yarattığı kulunun özelliklerinden bahsederken, zayıf yaratıldığından, aceleci tabiatta olduğundan, çok daha ilginci tartışmaya meyilli olduğundan bahseder. Tüm bunları veren Yaradan, bizlere öyle bir güç vermiştir ki, bu özelliğimizle hata yapmaktan kurtulabilelim. Oda AKIL, DÜŞÜNME ve özgür irademizle karar verebilme yeteneğimizdir. Eğer bu özelliğimizi kullanamıyorsak, öyle hatalar yaparız ki, beyazı siyan görmek işten bile değildir. Onun için Allah bizleri, mutlaka düşünerek iman etmemizi ister.


Yalan söylemenin, nefsimizin karşı konamaz dürtüsü olduğunu önce bilmeliyiz. Ne kadar az yalan söylüyorsak, o kadar nefsimize hâkim olduğumuzu gösterir. Nefis öyle bir duygudur ki, bizlere yalanı bile savunmamızı sağlar. Onun içindir ki söylediğimiz yalanı, doğru diye savunma gereği bile duyarız, bundan da hiç üzüntü duymayız. Tabi bunu yaparken aklımız devre dışı bırakılmıştır. Eğer aklımız nefsimize baskın çıkıyorsa, zaten yalan söyleme gereği de duymayız, olayı bir şekilde anlatmanın yolunu buluruz. YARADAN DA BİZLERİ NEFSİMİZLE HER AN İMTİHAN ETMEKTEDİR. Onun içindir ki Kur’an da, birçok ayetinde bizleri, düşünerek iman etmeye yönlendirir.


Sürekli yalan söyleyenler, nefislerinin esiri olanlardır. Bunlar yalanın, yanlışın ardı sıra gittiğini fark edemezler. Çünkü akılla, düşünerek sorgulama refleksleri gelişmemiştir bu tür insanların. Böyle olunca da yaptıkları yanlışı ikaz edenleri, bir türlü kabul etmezler. Allah da Kur’an da aklını kullanamayanlara, bakın nasıl bir son beklediğinin uyarısını yapar.


Yunus 100: Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, AKLINI KULLANMAYANLARA KÖTÜ BİR AZAP VERİR.


Bu ve buna benzer birçok ayet vardır ki, Allah bizleri sorgulayarak, düşünerek iman etmemizi ister. Çünkü sorgulamadan, düşünmeden yaşayan insanların, yanlış bilgilerin ardına düşerek, farkında olmadan yalancıların safında olacağını anlatır bizlere. Ayette söylediği gibi düşünmeyen insanlar yanlışın, yalanın ardı sıra gideceği için, Allah tarafından cezalandırılacağı belirtiliyor.


Bizler bu hatayı ne yazık ki, inancımızı yaşarken de yapıyoruz. Yaradan Kur’an ın ipine sarılın, sizleri KUR’AN DAN HESABA ÇEKECEĞİM dediği halde hiç düşünmeden, sorgulamadan Kur’an ın sınırlarını aşarak, doğruluğundan emin olamadığımız, bizlere söylenen rivayet ve sanı bilgilerin ardına düşüyoruz. Böyle olunca da söylenen yalan ve yanlışları ayırt edemiyoruz. Öyle bilgilere inanıyoruz ki, Kur’an bu bilginin tam tersini söylüyor. Kur’an ayetleri örnek verilip, doğruya davet ettiğinizde, sen sünnet inkârcısı mısın, peygamberimizi devre dışı mı bırakmak istiyorsun, türünden karşı savunmaya geçtiklerini görüyoruz. Bu sözleri söyleyenler, Kur’an gerçeklerini bir kenara ittiğini, hatta neredeyse Kur’an ın ayetlerini inkâr eder duruma düştüklerinin, farkında bile olamadıklarını üzüntüyle görüyoruz. Unutulan gerçek, peygamberimizin asla Kur’an ın dışına çıkmadığı ve Kur’an ın onay vermediği hiçbir sözü söylemediği gerçeğidir.


Çok daha kötüsü, düşünme ve sorgulama melekemizi geliştirmediğimiz, devre dışı bıraktığımız içinde, yaptığımız yanlışları Kur’an ile uyaranların doğrularını göremiyor, fark edemiyoruz. BİR NEVİ NEFSİMİZ AĞIR BASIYOR VE BU GÜNE KADAR DİN VE İMAN ADINA YAPTIKLARIMIZIN, BOŞA GİDECEĞİ KORKUSUYLA SÖYLENENLERİ KABULLENEMİYORUZ.


Hâlbuki zararın neresinden dönersek kardır mantığından yola çıkmış olsak, kaybettiklerimizi telafi etmenin çabası içinde oluruz. Ne yazık ki günümüz İslam toplumları, bu gerçeğin çok uzağında İslam ı yaşıyor. DÜŞÜNME VE SORGULAMANIN, DİNDE YERİNİN OLMADIĞI TOPLUMA ANLATILMIŞ BUGÜNE KADAR. Kur’an ı sen anlayamazsın mantığından kurtulmadığımız sürece, farkında olmadan yalan ve yanlışın savunucusu olduğumuzu asla fark edemeyeceğimizin, lütfen artık farkın da olalım.


Gerçeklerin, doğrunun savunucusu olmak istiyorsak, elde Kur’an önce onu anlayarak, düşünerek okumalıyız. Daha sonra harcayacağımız çaba ölçüsünce, gönül gözlerimizin nasıl parladığının farkına varacağız. Bunu yaptığımızda, daha önce ardına düştüğümüz yalan-yanlış söylenen sözlerin farkına varıp, artık asla takipçisi de olmayacağız.


Nefislerimizin esaretinden kurtulmak istiyorsak, gerçeklerle yüzleşmesini bilmeliyiz. Bunu her konuda yapabiliriz. Yaşadığımız gündelik olaylardan tutun, imanımızı yaşamaya kadar, izleyeceğimiz yol ve yöntemi akıl ve mantık süzgecinden mutlaka geçirmeliyiz. Özellikle inanç ve iman şaka götürmez. Onu yaşarken kesin kanıtlar ışığında yaşamalıyız ki, hesabın görüleceği O çetin gün, pişman olanlar safında olmayalım. Allah sizleri Kur’an dan sorgu suale çekeceğim diyorsa, EN KESİN KANITIN KUR’AN OLDUĞUNU LÜTFEN UNUTMAYALIM.


Dilerim bu gerçekleri gören ve farkında olan düşünerek, sorgulayarak inancını yaşayan, Allah ın azıklık mutlu kulları arasında oluruz.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg Cin 18.jpg (96,4 KB (Kilobyte))
Dosya tipi: jpg Duha 3-7.jpg (103,4 KB (Kilobyte))
Dosya tipi: jpg Duhan 58.jpg (95,5 KB (Kilobyte))

kahve falıma bakabilirmisiz arkadaslar

Tüm Dünyadaki İnananlar İçin Dua

$
0
0
Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym

Rahman Rahim Allah ' ın adı ile başlarım. Alemlerin Rabbı Allah ' a hamd olsun. Salât ve selâm, PEYGAMBER EFENDİMİZ ' in ve onun pak âlinin ve ashabının tümüne..

ve mâ tevfîkî illâ billâh, aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb
selamun aleyküm rahmetullahi ve berakatühü
Değerli kardeşler bütün dünyada müslüman kardeşlerimiz çeşit çeşit sıkıntı ile inlemektedir.kimisi devlet terörü(suriye) kimisi zalimlerin zalimlerinin elinde inliyor (israil,işid,abd v.s) zalim israil azgınca ilk kıblemiz MÜBAREK MESCİDİ AKSAYA pis postalları ile girmiş,HAZRETİ KUR ' ANI yere atmış.

HAZRETİ ALLAH CELLE CELALÜH HAZRETİ KUR ' AN ' DA şöyle buyuruyor:
este ' izü billah:
O zaalimlerin yapacaklarından Allâhı gaafil zannetme sakın. O bunları ancak öyle bir gün için geçikdiriyor ki o (gün) gözler (şaşkınlıkla) belerib kalacakdır.
"İBRAHİM suresi, 42. ayeti"

Bizde O en büyük güce kainatın,evrenin yaratıcısı bütün ALEMLERİM RABBİ ' NE sonsuz güç sahibine yönelelim.kendisinden başka istenecek hiçkimse yoktur zaten.
este ' izü billah:

Kim, Allah ' ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.
Ahkaf Suresi-5. ayeti kerime

Tüm hayırların Fethi,Tüm şerlerin deffi için buyurunuz:
AMENERRASULܒNÜN OKUNUŞU:
este ' izü billah
Amenerrasulü bima ünzile ileyhi mirrabbihi vel mü’minun, küllün amene billahi vemelaiketihi ve kütübihi ve rusülih, la nüferriku beyne ehadin min rusülih, ve kalu semi’na ve ata’na gufraneke rabbena ve ileykelmesir.
La yükellifullahü nefsenilla vüs’aha, leha ma kesebet ve aleyha mektesebet, rabbena latüahızna innesiyna ev ahta’na, rabbena vela tahmil aleyna ısran kema hameltehü alelleziyne min gablina, rabbena vela tühammilna, mala takatelena bih, va’fü anna, vağfirlena, verhamna, ente mevlana fensurna alel gavmil kafiriyn.

este ' izü billah
Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): "Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."
Bakara Suresi 286. ayeti kerime
Amin "Subhane rabbike rabbil izzeti amma yesifun; veselamun alel murselin; vel hamdülil lahi rabbil alemin"

ALLAH ' U ALEM (CENAB ' I ALLAH CELLE CELALÜH en doğrusunu bilir.)ALLAH ' U ZÜLCELALE sonsuz sınırsız hamd şükür ve istiğfarı tevbe, PEYGAMBER EFENDİMİZ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM ' E, EHLİBEYT ve ASHABINA sonsuz sınırsız salatu selam olsun.CENAB ' I MEVLA bizi affetsin,bağışlasın mağfiret ve hidayete erdirip orada daim etsin azabından korusun,sonsuz rahmetine ve Cennetine dahil etsin.her türlü şerden daima korusun amin.hakkınızı helal edin selam ve dua ile

Allah Huzurunda Kadın ve Erkek Eşittir.

$
0
0
Bugünlerde tartışılan bir konu var. “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir" deniyor. Tabi bunu söyleyenler dini ön plana çıkartarak söylüyor. Gelin bu konuyu Kur’an dan araştıralım. Acaba Allah huzurunda, kadın ve erkek eşit değil mi? Yoksa bu konuyu saptırarak, İslam dinine zarar verenler mi var?

Hucurat 13: Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. ALLAH KATINDA EN DEĞERLİ OLANINIZ, O’NA KARŞI GELMEKTEN EN ÇOK SAKINANINIZDIR. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.

Ayete baktığımızda Yaradan, benim katımda en değerliniz, bana karşı gelmekten en çok sakınanızdır, yani en güzel amel işleyeninizdir dediği halde, bizler kadın ve erkeğin nasıl olur da eşit olmasını, fıtrata ters görürüz. Bizler hurafe inançlarımızın etkisiyle, her zaman kadınları ikinci sınıf bir insan görme yanlışını, ne yazık ki yaptık. Bunun nedeni Kur’an ı terk ederek batılı, hurafe ve sanı bilgileri, din zannetmemiz büyük etken olmuştur.

Ne yazık ki bizler eşitlik dendiğinde, güç-kuvvet, şekilsel dış görünüş anlamışız ve mukayeseyi bu mantıkla yapıyoruz. Çünkü Kur’an ı anlamaya çalışmamışız da ondan. Bir insanın Allah katında ki değeri, inancında güçlü olması, TAKVASI ile doğru orantılıdır. Yani Allah katında güçlü olan, bedenen güçlü olan değil, Allah dan en çok sakınan dır. Kadını ve erkeği belki güç ve kuvvette eşit konuma getiremeyiz, ama ALLAH KATINDA KADINDA, ERKEKTE EŞİTTİR. Önemli olanda bu değil mi zaten. Eğer güç, kuvvet Allah katında eşitliğin ölçüsü olsaydı, sanırım boksör ve dövüş sanatı mensupları birçok erkekten, Allah katında ön planda olurdu. İslam ı böyle mantık dışı konumlara getirmek ve mantığın, aklın kabul edemeyeceği ölçüleri dine nispet etmek, İslam a yapılacak en büyük kötülüktür.

Ne yazık ki kadının, erkekle eşit olmadığını, fıtrata aykırı olduğunu söyleyen ve bu topluma dikte ettiren zihniyet, kadını bu toplumda ikinci sınıf bir insan yapmıştır. Bakın batıl inancın baskısı ne boyutlarda. Elbette bunlara inanan düşünce, kadını erkekle eşit görmez.

1.Eğer bir kimsenin bir kimseye secde etmesini emretseydim, erkeklerin kadınlar üzerinde olan haklarından dolayı kadınların erkeklere secde etmelerini emrederdim. Tirmizi, Rada, 10/1159; Ebu Davud, Nikah 40/2140 Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 76; İbn Mace, Nikah 4/1852

2.Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz. İbni Hacer El Heytemi 2/121 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239

3.Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz. Hafız Zehebi Büyük Günahlar Sayfa 187

4.Kadınların dinleri ve akılları eksiktir. Sahihi Buhari

5.Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir. Sahihi Buhari.

Tüm bu iftiralara inana bir insan, elbette kadını ve erkeği eşit görmeyecektir. Yine Allah katında erkeğin ve kadının nasıl eşit olduğuna Kur’an dan bakmaya devam edelim.

Nisa 124: Mümin olarak, erkek veya kadın, HER KİM SALİH AMELLER İŞLERSE, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.

Kur’an a iman ettiğini söyleyen bir insan, kadının ve erkeğin Allah katında eşit olduğunu çok açık bilir. Bizler bu dünyada imtihan için bulunuyoruz. Ölçümüz ve değerlendirmemiz Allah ın bizlere verdiği değer ölçüsüdür. Hiç birimiz bir diğerinden üstün değildir. Üstünlük Allah a karşı TAKVAMIZDA, yani onun rızasını kazanma yarışındadır.

Tevbe suresi 71. ayetinde mümin erkekle, mümin kadınlar BİRBİRİNİN DOSTLARIDIR DER. Çünkü kadın ve erkek bir birinin tamamlayıcısıdır. BİRBİRİNİN DOSTU OLAN, NASIL BİR DİĞERİ İLE EŞİT OLMAZ. Yine Bakara 187. ayette, ONLAR SİZİN İÇİN BİRER ELBİSE, SİZ DE ONLAR İÇİN BİRER ELBİSESİNİZ DER. Yani her ikisi bir bütünün parçasıdır. Birbirine üstünlükleri asla yoktur.

Bir şeyi kıyas edebilmemiz için, aynı koşullarda olması gerekir. KADIN VE ERKEĞİN YARADILIŞ GAYESİ FARKLI, NASIL OLURDA İKİSİNİ MUKAYESE EDİP, BİR DİĞERİNE EŞİT DEĞİL DERİZ. Size sorsam ve desem ki, HAVA ve SU arasında kıyas yapsanız, hangisi daha çok değerlidir, diğerinden üstündür desem, ne dersiniz? Böyle kıyas mı olur, hava ve su birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Birbirine üstünlüğü söz konusu olamaz dersiniz. İşte erkek ve kadın arasında da asla bir kıyas yaparak, biri diğerinden üstün diyemeyiz.

Gelelim erkeğin kadın ile çalışma hayatındaki farkına. Elbette bu fark zaten çok açık bellidir. Erkek yaratıldığı yapısı ve yaşamdaki iş bölümü gereği, daha güçlü yapıdadır. Onun içinde ailede çalışma para kazanma, geçimi sağlama görevi erkeğe verilmiştir. Tabi bu değildir ki kadın çalışamaz. Böyle bir yasak asla konmamıştır. Elbette çalışır ama bu kadının kendi iradesi ile olur. Kadınında farklı görevi vardır aile içinde. Bunları zaten hepimiz biliyoruz. Erkek ve kadına Allah ın verdiği sorumluluklar, hiç birisine üstünlük sağlamaz. Her biri üstüne düşen görevlerden sorumludur.

Peki, tüm bu bedeni farklılıkları öne sürerek, kadın erkekle fıtrat yani yaradılış gereği eşit değildir dememiz, ne kadar doğru olur. Eşitlik değerlendirmesini kim yapabilir biz yaratılmışların üzerinde? Yalnız Allah yapabilir. ALLAH BENİN NAZARIMDA EŞİTSİNİZ DİYOR ve bu dünyada kadına ve erkeğe iş bölümü, görev dağılımı yapıyor. Bakın Allah yine hiçbir ayrım yapmadan ne diyor.

Nahl 97: ERKEK VEYA KADIN, MÜMİN OLARAK KİM İYİ AMEL İŞLERSE, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.

İşte Allah ın kadın ve erkek arasındaki değer yargısı. Kim olursanız olun, ister erkek, ister kadın, huzuruma gelirken bu dünyada iyilik, güzellikler yaparak gelmelidir diyor. Allah kadını ve erkeği fıtrat, yani yaradılış gereği kendi katında eşit kabul ettiği halde, bizim içimizden bazıları kendi arasında, kadını erkekle eşit görmüyorsa, bu elbette onların sorunudur. Kendi yaşantılarında kadını eşit göremeyenler, Allah ın kurulmasını istediği adaletli bir düzeni de, elbette kuramayacaklardır. Allah ın önerdiği düzeni kuramayanlar, ne huzuru nede mutluluğu bulmaları, mümkün de olmayacaktır. Sizlere son bir ayet daha hatırlatmak istiyorum.

Nisa 32: Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri hasretle arzu etmeyiniz. ERKEKLERİN DE KAZANDIKLARINDAN BİR PAYLARI VAR, KADINLARIN DA KAZANDIKLARINDAN BİR PAYLARI VAR. Allah'ın lütfunu isteyiniz. Şüphesiz Allah, her şeyi bilmektedir.

Sizce Yaradan bu ayetle, bizlere ne anlatıyor? İster erkek olalım, ister kadın olalım. Hepimizin birbirinden farklı yanlarımız olabilir. Bu farklılıklarımızın da bizlere getirdiği çok farklı özelliklerimiz de olabilir. Hatta bu farklılık bizleri özendirebilir. Bu farklılıkları dikkate almayın, özenmeyin diyor Allah. Çünkü ben farklı oluşunuza bakmam. Erkeklerin kendine has özellikleri ile kazandıkları kendilerine, kadınlarında kendine has özellikleriyle kazandıklarından kendilerine bir pay var diyor Rabbimiz. Yani ben sizlere gücünüz nispetinde sorumluluklar verdim diyor. Yaradan bu ayetiyle, aile içinde kadına ve erkeğe verdiği görev ve sorumluluklarını hatırlatıyor ve diyor ki, HERKES KENDİ GÖREVLERİNDEN SORUMLUDUR.

Son olarak şunu söylemek isterim. Kadın ve erkeğin fiziksel yapısında, elbette eşit olduğunu söyleyemeyiz. EŞİT OLMAMASININ NEDENİ, ALDIĞI GÖREV VE SORUMLULUKLA İLGİLİDİR. Ama bunun eşit olmaması, bizlerin yaşamında eşit şartlarda olmadığımızı asla göstermez. Bu dünyada işlediğimiz suçlarda, hâkim karşısında nasıl erkek ve kadın eşit tutuluyorsa, Allah katında da erkek ve kadın eşittir. Eşitsizlik, bizlerin kendi nefislerimiz de yarattığı adaletsiz, batıl ve hurafe inancımızdan gelmektedir. Lütfen bu yanlış inançlardan kurtulalım ki, huzurlu ve adaletli bir toplum olalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg Enam 38.jpg (93,1 KB (Kilobyte))
Dosya tipi: jpg Enam 50.jpg (105,5 KB (Kilobyte))
Dosya tipi: jpg Enam 57.jpg (106,2 KB (Kilobyte))

Dini Öğrenmenin Yaşı.

$
0
0
Her zaman tartışılan bir konu, ilkokullarda zorunlu din dersinin olup olmaması konusudur. Gerçekten de bu konu çok önemlidir. Bir örnek vermek istiyorum. Lise seviyesindeki bir konuyu, ilkokulda okutabilir misiniz? Elbette okutamayız diyeceksiniz. Peki, neden okutamayız?

Çünkü ilkokuldaki bir öğrencinin, muhakeme kabiliyeti daha tam gelişmemiştir. Gereken değerlendirmeyi, gerektiği ölçüde yapamaz. Bunu yapabilmesi için, önce alt yapısı olmalıdır. Öğretmeye çalışsanız da, o yaşta öğrenemez. Örneğin Kur’an, evlilik yaşından bahsederken, evlenecek kişinin gerekli olan OLGUNLUĞA ERİŞMİŞ OLMASININ, gerekliliğinden bahseder.

Bizler dinin gerektiği emirlerin, yerine getirme yaşından bahsederken, Akıl ve baliğ olmak gerektiğini söyleriz, tıpkı Kur’an ın evlenme yaşından bahsettiği gibi. Akil olmak aklı başında olmaktır. Baliğ olmak ise çocukluktan çıkıp, ergen olması, buluğa ermesi yani mukayese yapabilecek olgunlukta olması anlamına gelir. Bu tarifin tam bir yaşının olduğunu söyleyemeyiz. Kızlarda ve erkeklerde bile farklıdır. Her çocuğa göre bile değiştiğini söyleyebiliriz.

Kur’an ı anladığı dilden okuyan bir Müslüman, Allah ın ayetleri üzerinde derin derin düşünmemizi emrettiğini bilir. BUNUN NEDENİ DE İNANCIN, İMANIN SAĞLAM TEMELLER ÜZERİNDE OLABİLMESİ İÇİN, AYETLERİN ÖZÜNE İNEBİLMENİN, DÜŞÜNEREK, İDRAK EDEREK, SORGULAYARAK İNANMANIN ÖNEMİNİ ANLATIR YARADAN BİZLERE.

Eğer toplum İslam ı anlayarak, düşünerek okumaya çalışmıyorsa, o toplumu inancıyla yönetmek daha kolay olur. İslam ı kullanan terör örgütlerinin de izledikleri yollardan biriside, küçük çocukları din dersi adı altında verdiği yanlış bilgi ve telkinlerdir. Düşünme melekesi gelişmemiş, baliğ olmamış çocuğu nasıl isterseniz öyle yönlendirirsiniz. İsterseniz bir melek, isterseniz bir şeytan yetiştirmek elinizdedir.

Onun içindir ki küçük yaştaki çocuklara, din bilgisi adı altında yanlış bilgiler vermeye kalkarsanız, daha sonra tamir edilemeyecek, geri dönüşü olmayan bir nesil yaratabilirsiniz. ÖĞRETİLEN BİLGİ DOĞRU BİLE OLSA, SORGULAMA YETENEĞİ GELİŞMEMİŞ, AKIL, BALİĞ OLMAMMIŞ BİR ÇOCUK, KENDİ İÇ DÜNYASINDA YANLIŞ DEĞERLENDİRMELER YAPARAK, DİNDEN BİLE SOĞUMASINA NEDEN OLABİLİRSİNİZ.

Bundan dolayıdır ki, toplum bu konuda çok fazla duyarlıdır. Şöyle düşünebilirsiniz, neden yanlış bilgiler verilsin, bizler Allah ı peygamberi anlatıyoruz, bunun neresi yanlış. Bu sözlerle başlayan ama bugün İslam âlemi içinde, sayısını bile bilmediğimiz bir bölünmüşlük yaşıyoruz dinde. Hiçbirisinin bir diğerine ne güveni var, nede saygısı. Hepsi kendi inancını doğru kabul ediyor ve aynı kitaba ve aynı peygambere inandığımız halde, birbirimizi öldürmekte bir sakınca görmüyoruz.

İŞTE TOPLUMU KORKUTAN, BU DİNDE BÖLÜNMÜŞLÜĞÜN VERDİĞİ GÜVENSİZLİKTİR. Bir çocuğun eğer muhakeme, sorgulama kabiliyeti gelişmediyse, baliğ olmadıysa, yeterli altyapı bilgide yoksa ona din dersini, dini bilgileri bir başkasının vermesini hiçbir anne baba kabul etmez. Tedirgin olur ve derki, ya yanlış bilgilerle çocuğumun inancını etki altına alırlarsa. Bu düşünce hepimizde vardır. Çokta normaldir böyle düşünmek. YOKSA HER ANNE BABA, DİNİ BİLGİLERİ HER YAŞTA, AMA DOZAJINDA YAVAŞ YAVAŞ EVLADINA VERİR.

Laik bir toplumda yaşadığımızı söylüyorsak, devletin topluma dikte ettirdiği bir inancı, zorunlu tutarak öğretmeye kalkması düşünülemez. Din ailelerin, hatta kişilerin Allah a karşı kendi sorumluluklarıdır. Buna hiç kimse müdahale edemez ve zorla öğretmeye kalkamaz.

Elbette din çocuklarımıza öğretilmelidir, ama detaylı din eğitimi, muhakeme yeteneklerinin geliştiği, baliğ olduğu bir çağda yapılmalıdır. Eğer bir çocuk anlatılanları sorgulayamıyorsa, karşılaştırma yapacak yetenekleri daha gelişmemişse, öğretilenlerin doğru ya da yanlış olabileceğinin farkında olamaz. Bunu yaparsak Allah ın Kur’an da emrettiği, iman şeklinden de sapmış oluruz. BÖYLE YAPARAK BİLİNÇSİZ, SORGULAMADAN İTAAT EDEN BİR TOPLUM YARATMIŞ OLURUZ. Çocuklarımıza İslam ı korkutarak, ürküterek, tehdit ederek değil, güzel bir üslupla anlatmalıyız ki, evlatlarımız İslam dairesi içinde kalabilsin. Bunun tersini yaparsak, dinden bahseden her kişiden uzaklaşacaklardır.

Çocuklarımıza din ve ahlak eğitimi, ailelerin hayatına geçirdiği yaşantısıyla başlar. Eğer toplum olarak biz büyükler, doğru bir örnek oluşturmuyorsak yaşantımızda, onlara ne anlatırsak anlatalım ikna olmayacaklardır. Din eğitimi çocuklara, önce yaşatılarak öğretilir. Eğer bir toplumda hırsızlık, zina, büyüklere saygısızlık almış başını gidiyorsa, o toplumun gençlerine, çocuklarına da dinden söz edemezsiniz. DAHA AÇIKÇASI ÇOCUKLARIMIZA DİNİ ÖĞRETMEDEN ÖNCE, BİZLER İYİ BİR MODEL OLMALIYIZ. Din sözle, konuşarak değil yaşayarak öğretilir. Çocuklarımıza örnek olamıyorsak, bizler dini yanlış öğrenmişiz demektir. Çocuklarımıza da doğru öğretmemiz mümkün olmayacaktır.

Dilerim toplum olarak, bu gerçeklerin farkında oluruz. Din ve iman bir başkasına zorla öğretilmez, önce bunun bilincinde olmalıyız. DİNİN ÖĞRETİLMESİ KONUSU, DEVLETİN ASLİ GÖREVİ DEĞİLDİR. Din eğitiminin ilk basamağı ailedir. Daha sonrada bireyin bizzat kendisidir. Bunun dışında hiç kimse, zorla araya girerek bu görevi üstlenemez. Din ve iman kişinin, Allah a karşı imtihanıdır. Hiç kimse bu imtihana müdahale edemez.

Hepimiz yaptıklarımızdan sorumlu tutulacağız. Dinde zorlama yoktur diyen Allah ın hükmünü lütfen hatırlayalım. Yaradan hiç kimsenin zorlanarak bir inanç yaşamasını istemez. Din gönüllülük esasına dayanır ve yalnız ALLAH İLE KULU ARASINDADIR.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg Nahl 116.jpg (101,4 KB (Kilobyte))

Kur'an ı Nasıl Okumalıyız.

$
0
0
Kur’an ı nasıl okumalıyız sorusuna, doğru bir cevap bulabilmemiz için, önce Ku’an ın indiriliş gayesini de doğru anlamamız gerekir. Allah Kur’an ın indiriliş amacını anlatırken, bizlere yol gösterici bir öğüt, karanlıktan aydınlığa çıkartan bir nur ve doğruyu bulmak için uyarıcı bir rehber olduğunu söyler. Önce şuna karar vermeliyiz, biz Kur’an ı anlamak ve hayatımıza geçirmek için mi okumalıyız, yoksa anlamını bilmesek de okuyalım, Allah sevabını yazar düşüncesiyle mi okumalıyız.


Kur’an ı nasıl okumamız gerektiğini elbette Rabbimiz açıklar ve Müzzemmil 4. ayetinde Kur’an tertil üzere, yani ı YAVAŞ YAVAŞ okunmasını ister bizlerden. Bunun nedeni de ayetlerin üzerinde düşünmek ve anlatılmak isteneni idrak edebilmek içindir. Aynı uyarıyı İsra 106. ayetinde de yaparak, ayetleri SİNDİRE SİNDİRE okunması gerektiğini bildirir. Yine Kur’an ayetleri üzerinde, mutlaka düşünülmesi uyarısını yapar. Çünkü Kur’an bizlere tebliğdir, uyarıdır. BU UYARILARIN MAHİYETİNİ, ÖZÜNÜ ANCAK DÜŞÜNEREK ANLAYABİLİRİZ.


Bu bilgiler ışığında düşündüğümüzde, Kur’an nasıl bir kitaptır? Çünkü Allah Yasin 69. ayetinde peygamberimizden bahsederek, BİZ ONA ŞİİR ÖĞRETMEDİK, apaçık bir öğüt indirdik diyor. Acaba neden şiir indirmedik diyor olabilir, bunu hiç düşündünüz mü? Çünkü şiirde zengin semboller, ritimli sözler vardır. Seslerin uyumuyla, ortaya duygu ve nefse hitap eden bir anlatım biçimi ortaya çıkar. Şiir bir olayı ya da düşünceyi, normalin dışında, sıradan olmayan bir şekilde ifade etme sanatıdır. Bu yöntemle insanları, gerçeklerden bir an uzaklaştırabilirsiniz. Ama Rabbimiz özellikle bunu vurguluyor ve diyor ki, SİZE ŞİİR İNDİRMEDİK.


Peki, nasıl bir tebliğ, uyarı gönderdi? Baktığımızda Kur’an ın NESİR, YANİ DÜZ YAZI olduğunu görüyoruz. Nesrin en küçük birimi, yani cümlesi tek başına bir anlam ifade eder. Bakın burası çok önemli. Kur’an da nesir yazıdır ve tek bir cümlesi bile, tek başına bir hüküm ve anlamı vardır ve sözleri süslenmediği için açık ve nettir. Bu tür yazılarla bilgi verilir ve istenen konu, bu yolla daha açık anlatılır. Bir başka deyişle tüm okullarda ilim tahsil edilen kitaplarda nesir, yani düz yazıdır. Bu tür yazılar, düşünmeye müsait bilgiler verir.


Bugün Kur’an ı bizler, nasıl okuyoruz konusuna gelince. Kur’an ın bizlere öğüt vereceğine, yol göstereceğine ve düşünerek ufkumuzu açacağına inanıyorsak, Kur’an ı kesinlikle anladığımız dilden okumamız gerekir. Eğer bunu yapmıyorsak, gerçek amacına göre Kur’an ı okumuyoruz ve ondan faydalanamıyoruz demektir. Günümüzde bizler, anlamını bilmesen de oku, Allah sevap yazar mantığına inandırıldığımız için, Kur’an ın rehberliğinden de elbette faydalanamıyoruz. Bu açığımızı görenler, bizleri Allah ile aldatmanın kolay yolunu bulmuşlar ve Kur’an ı anlayarak okumamamız içinde her şeyi yapmışlardır.


Kur’an ı anlamadığımız dilden okurken, kulağa hoş gelecek okuma yöntemlerini geliştirerek, toplumu anlamadan Kur’an ı okumaya teşvik etmişlerdir. KIRAAT VE TECVİDLİ OKUMA adı altında, Kur’an ayetlerini kulağa hoş gelecek bir makamla okuması sağlanmış ve böylece kulaklara ve duyguya hitap edilmiştir. Hâlbuki Allah biz peygamberimize şiir indirmedik derken, ayetlerin salt açık anlamlarının düşünerek anlaşılmasını istediği anlatılmıştı.

Kıraat usulüne uygun, yavaş yavaş okumak anlamındadır. Elbette bunda hiçbir sorun yok. Kur’an ın okuma usulünü de Kur’an açıklanmıştır ve yavaş yavaş, tane tane okunması istenmiştir. Bunun nedeni de üzerinde düşünerek, ayetlerin anlaşılmasını sağlamak adınadır.


Tecvid konusu ise Kur’an a göre riskli ve tehlikelidir. Çünkü Tecvid bir şeyi güzel yapma ve süslemek demektir. Tıpkı Allah ın sizlere şiir indirmedik dediği gibi. KUR’AN IN AYETLERİNİN SÜSLENMEYE İHTİYACI YOKTUR. Çünkü ayetlerin manası, kelimelerde değil anlamındadır. Süsleme-güzelleştirme, dikkat çekmeyen normal şeyler için yapılır. Ne yazık ki bu yöntem özellikle kullanılarak, anlamını bilmeden okumaya teşvik etmiştir. Böylece kulağa ve nefsimize hitap etmesi sağlanmış, hatta bu konuda yarışmalar düzenlenmiştir. HÂLBUKİ KUR’AN ANLAŞILMASI, ÜZERİNDE DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN, ALLAH IN BİZLERE BİR TEBLİĞİDİR.


Hepimiz bazı yabancı şarkıları severek dinleriz, hem de anlamını hiç bilmeden. Belki de sözlerin anlamını bilsek, hiç dinlemeye biliriz. Ama makam ve melodi sevdiğimiz ritimle birleşince, çok hoşumuza gider. Allah ın ayetlerini kulağımıza hoş gelen bir nida, bir makam eşliğinde sunulduğunda, bizlere gereken faydayı sağlayacağını söyleyemeyiz. Onun içindir ki Allah anlayarak, bilerek ve düşünerek iman edin ki, sizleri Allah ile aldatan çıkmasın diye uyarır bizleri. Bakın Allah Kur’an ı ne için gönderdiğini söylüyor.


HÂLÂ KUR’AN’I DÜŞÜNÜP, ANLAMAYA ÇALIŞMIYORLAR MI? (Nisa 82)


Size sorsam ve desem ki, Kur’an ı anlamadığınız bir dilden tecvitli okuduğunuzda, yukarıdaki ayetin hükmünü yerine getirebilir misiniz? Elbette hayır. Çünkü anlamını bilmeden okursanız, asla ayetler üzerinde düşünemezsiniz. Belki duygularınıza hitap edebilir bu okuma şekli. İstediğiniz kadar kelimeleri makamla, sözcüklerle süsleyiniz, Kur’an ın indiriliş ve bizlerin Kur’an ı okuma gayesine uygun düşmez böyle okumak. Bu tür Kur’an okuma şekli peygamberimiz devrinde olmayıp, çok daha sonra ortaya çıkmıştır onu da söylemek isterim. Şunu da düşünmenizi rica ediyorum sizlerden. Kur’an ı Arapçasından okurken, tecvitli okumayı önerenler, acaba Türkçesinden okunduğunda, bunu neden önermemişlerdir? Bunu yapmaya kalktığınızda sözlerin, anlamlarının nasıl farklılaştığını ve hoş bir görünüm olmadığını göreceksiniz. İsterseniz deneyiniz.


Değerli din kardeşlerim, Kur’an ın muhatabı, bizzat her Müslüman ın kendisidir. Elbette Kur’an tüm insanlığa indirilmiştir. Ama herkes kendisinden sorumlu olduğu için, muhatap bizzat kendimiz olduğunu, anlayarak-düşünerek okuduğumuzda anlıyoruz.


Kur’an Allah ın bizleri sorumlu tutacağını söylediği bir tebliğidir. Onu anlayarak ve düşünerek okumayan, inancını ve imanını birilerine emanet eder. Hesabın görüleceği O çetin gün, böyle yapanların, üzücü bir sürprizle karşılaşma ihtimali büyüktür. Gelin emin olmadığımız bilgilere değil, Allah ın sorumlu tutacağını söylediği Kur’an ın ipine sarılalım ve onu bizzat anlayarak, düşünerek okuyalım. Böylece Allah ın tebliğini ilk elden alalım ki, imanımızdan emin olabilelim.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
HALUK GÜMÜŞTABAK/ KUR'AN A DAVET.

Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg Meryem 64.jpg (104,6 KB (Kilobyte))
Dosya tipi: jpg Muhammed 24.jpg (94,5 KB (Kilobyte))

Yeni Yıla Özel Notebook Kampanyası

Video youtube https://www.youtube.com/watch?v=CnktX3dkLBg


Video youtube https://www.youtube.com/watch?v=MEOCN06Bflw

Video youtube https://www.youtube.com/watch?v=bjA2K1J0IbI

Nur Suresi 31. Ayeti Nasıl Anlamalıyız.

$
0
0
Değerli din kardeşlerim. Bugün İslam toplumları olarak, çok farklı anladığımız, çok farklı anlamlar verdiğimiz Nur suresi 31. ayet üzerinde, birlikte sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum.

Ayeti anlamaya çalışırken, lütfen hiçbir etki altında kalmadan, bizlere öğretilen bilgileri bir kenara bırakarak, ayeti bizler Kur’an bütünlüğünde bizzat Kur’an dan anlamaya çalışalım. Çünkü Allah Kur’an ayetlerini Kur’an da açıkladığını ve nice örnekler verdiğini söylüyor. Diyanet İşleri başkanlığının, yeni mealinden ayeti önce yazalım.

Nur 31: Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (YÜZ VE EL GİBİ) GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA, zînet (yer)lerini göstermesinler. BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR. Zinetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!

Ayette geçen, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA cümlesine, Diyanet kendi anladığını yazmış ve parantez içine, Allah ın hiç bahsetmediği, ayette örneğini bile vermediği bir anlamı vererek, bu müstesnanın YÜZ VE ELLER OLDUĞUNU SÖYLEMİŞ. Allah müstesna olan el ve yüzden bahsetmiş olsaydı, bunları da söylemez miydi? İşte ayetleri kendi itikat ve inançlarımıza delil böyle yaratıyoruz. Bu açıklamayı lütfen hiç dikkate almadan, ayeti anlamaya devam edelim.

Allah görünen kısımlar müstesna dedikten sonra, ZİYNET yerlerini göstermesinler diyor. Cümleden anladığımıza göre, Allah görünen ya da görünmesinde sakınca olmayan kısımlar müstesna diyor. Peki, ayette dikkat çekilen konu neydi? Göğsün örtülme emriydi. O ZAMAN ALLAH, GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA SÖZÜNDEN NEYİ KAST ETTİĞİNİ DE, BU DOĞRULTUDA ANLAMALIYIZ. Ayette hiç bahsedilmeyen bir konuyla bağlantı kurarsak, yanlış anlamış oluruz, kendimizi aldatırız. Diyanet ayeti tercüme ederken, parantez içine eller ve yüz olarak vermiş. Halbuki ki ayetin bahsettiği konu çok farklı.

Dikkat ederseniz cümlede, görünen kısımlar müstesna diyor, ama bu kısmın ne olduğu konusunu, tekrarlama gereği duymuyor ayet. Demek ki cümlenin öncesi ve devamında bu sözler geçiyor ve neresi olduğu anlaşılıyor ki, tekrar söz edilmemiş. Müstesna olanların ne olduğunu anlamaya çalışırken, bunu dikkate almalıyız.

Sizce göğsü örttükten sonra, kendiliğinden görünen kısım ne olabilir? ELBETTE GÖRÜLEN GÖĞSÜN İRİLİĞİ, BÜYÜKLÜĞÜDÜR. Sizce bunun dışında ne olabilir?

Allah görünen kısımlar hariç, ziynetlerini göstermesinler cümlesinde, ziynet sözüyle göğsün açıklığının, dekoltesinin kapatılmasından bahsediyordu. GÖRÜNEN KISIMLAR MÜSTESNA DERKEN, KADININ ÖRTTÜĞÜ AMA İRİLİĞİNDEN/BÜYÜKLÜĞÜNDEN DOLAYI GÖRÜLEN, FARK EDİLEN KISMININ GÖRÜLMESİNDE BİR SAKINCASININ OLMADIĞINI AÇIKLIYOR BİZLERE. Çünkü konu göğsün örtülmesi olduğuna göre, müstesna sözünü de bahsedilen konuyla alakalı anlamalıyız ki, doğru anlamış olalım. Dikkat ediniz yukarıda da söylediğim gibi, müstesna olan kısım ayrıca, açıklanmaya, detay verilmeye gerek görülmemiş. Ayeti anlamaya devam edelim.

(BAŞÖRTÜLERİNİ TA YAKALARININ ÜZERİNE KADAR SALSINLAR.)

Yakalarının üzerine neden salsınlar dediği çok açık. Göğüs dekoltesini, göğsün açıklığının kapatılması emrediliyor. Demek ki ZİYNET sözüyle Allah, kadının ilk göze çapan, cinsel bölgesi göğüslerinden bahsediyor. Ayetin devamını da bu bağlamda anlamaya devam etmeliyiz, doğru anlamak istiyorsak.

Peki, ayette Allah bu sözleriyle bizlere nasıl bir hüküm veriyor. Şöyle diyebilir miyiz? Allah başında mutlaka başörtüsü olsun ve onunla da göğüs açıklığını da ört emri veriliyor. Bunu söyleyebilir misiniz? Yoksa zaten Kur’an ın indirildiği toplumda, kadının başı örtülüydü, o örttüğünüz başörtülerinizle, açıkta bıraktığınız, dikkat çeken göğüs dekoltenizi de örtününüz, kapatınız mı diyor?

Söylediklerimin daha iyi anlaşılması için, bir örnek vermek istiyorum. Diyelim ki Kur’an ın indirildiği toplumda, kadının çok kısa etek giydiğini ve öyle dolaştıklarını farz edelim. Tıpkı başlarını örtüp göğüslerini daha dikkatsiz örten kadınlar gibi. Allah yapılan bu yanlışa dikkat çekmek için, şöyle bir ayet indirdiğini farz edelim.

( Ey Mümin kadınlar, eteklerinizi aşağıya doğru salınki dikkat çekmesin, mümin kadına da yakışan budur.)

Bu durumda siz bu uyarıdan, nasıl bir sonuç çıkartırdınız? Kadınlarda etek giymek farzdır ve bu eteğin boyu da uzun olacaktır diye mi anlardınız? Yoksa yapılan yanlışa Allah dikkat çekerek, etek giyecekseniz kısa etek giymeyin diyor, diye mi anlardınız? İşte yaptığımız yanlışa örnek. Bizler ayetlerin ne anlattığını, neye hükmettiğini değil, AYETLERİ TÖRE VE İTİKATLARIMIZA NASIL DELİL YAPARIZ, ONUNLA BAĞLANTI KURARIZ ONA BAKIYORUZ. ÖNEMLİ OLAN HÜKÜMDÜR, HÜKMÜ YERİNE GETİRMEK İÇİN KULLANILAN ARAÇ YA DA GEREK, ZAMANA MEKÂNA GÖRE DEĞİŞEBİLİR.

Hatırlayınız Allah elçisine Hac suresi 27. ayetinde ne diyordu?

Hac 27: İnsanlar arasında haccı ilan et ki, GEREK YAYA OLARAK, GEREK UZAK YOLLARDAN GELEN YORGUN DEVELER ÜZERİNDE sana gelsinler.

Bakın Allah o devrin koşullarında ayeti indirmiş ve Hacca yaya ya da deveyle gidilebileceği örneğini veriyor. Şimdi bizler bu ayetten, Hacca yalnız yaya, ya da deveyle gidilmelidir diyebilir miyiz? Elbette hayır. O zaman Nur suresinde geçen, HIMAR kelimesine başörtüsü anlamını dahi versek, ayette başın örtülme emrini de dolaylı Allah veriyor diyemeyiz.

Nur suresi 31. ayeti anlamaya devam edelim. Ayetin devamında çok ilginç ve dikkatle düşünmemiz gereken bir liste verilerek, ziynetlerini bu kişilerden başkasına göstermesinler açıklamasını yapıyor. Sayılanlara baktığımızda, çok yakın akrabalar ve aile içinde yaşayan, erkekliği kalmamış köle ve hizmetçilerden, birde henüz kadınların MAHREM YERLERİNE vakıf olmayan, erkek çocuklardan bahsederek, bunlardan başkasına göstermesinler diyordu.

Peki, bu sözleri nasıl anlamalıyız? Eğer bu saydıklarımıza, kadının göğüslerini serbestçe gösterebilir diye anlarsak, elbette büyük hata yaparız. Ahzab Suresi 59. ayeti tekrar hatırlayınız lütfen. Ne diyordu Rabbimiz? Mümin kadınlara söyle, dışarıya çıkarken, üzerlerine dış giysilerini alsınlar ki tanınsınlar, bilinsinler incitilmesinler diyordu. Demek ki bahsettiğimiz konuyu bu ayet doğrultusunda anlamalıyız.

Nur 31. ayette sayılan kişiler, evde her zaman olabilecek insanlar. Kadın töresi, geleneği gereği evinde nasıl yaşıyorsa, hangi rahatlıkta dolaşıyorsa, evin içinde o rahatlıkla giyinip, o sayılan kişilerle birlikte EK ÖNLEM ALMADAN dolaşabileceği anlaşılıyor. Yoksa herhangi bir yerini açması söz konusu değil. Ev içinde her zaman bulunabilecek yakın akrabalara lütfen dikkat ediniz. BU SAYILAN AKRABALARLA ZATEN KUR’ AN DA, EVLENME YASAĞI VARDIR.

O günkü devri hatırlayınız. Tek bir oda ve kadın hem evin işi, hem de ÇOCUKLARINI EMZİRMEK, DOYURMAKLA MEŞGUL BİR DURUMDA. GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALARAK, EVİNDE YAKINLARI, AKRABALARI YANINDA, DAHA RAHAT HAREKET EDEBİLMESİNE RUHSAT TANINIYOR AYET. Bu ayete öyle anlam veriliyor ki bir kısım düşünce, kadın saçını bu kişilere ancak gösterebileceği, başkalarına gösteremeyeceği söylenmektedir. İyi ama bu anlam verilecek tek kelime bile yok ayette.

Şimdide ZİYNET sözcüğünü farklı anlamlarda düşünelim. Allah ziynet sözünden, kadının taktığı takılardan bahsettiğini var sayalım, çünkü böyle düşünenler de var. Böyle düşünürsek, bu kelimenin bir cümle önce tekrarlandığı ve Allah başörtüleri ile göğüs açıklıklarını örtsün diye uyardığı, sözleriyle ters düşer. Göğüste takı var onun için kapatılmalıdır tezi, ayetin bütünlüğüne uymaz.

Biz yinede ziynet kelimesini, takılan süs eşyası olarak anlamaya devam edelim ve bu konu üzerinde düşünelim. Amaç en doğruya düşünerek ulaşmak değil mi? Allah süs eşyası/ziynet takan bir kadının, taktığı takıları, ayette saydığı en yakınlarının dışında, kimseye göstermesini haram kılmış, yasaklamış diye anladığımızı düşünelim. Dikkat ediniz bu konudan bahsederken, bir cümle var hatırlatmak istiyorum.

(ERKEKLİĞİ KALMAMIŞ HİZMETÇİLERDEN YAHUT DA HENÜZ KADINLARIN MAHREM YERLERİNE VAKIF OLMAYAN ERKEK ÇOCUKLARDAN BAŞKALARINA GÖSTERMESİNLER.)

Dikkat ederseniz, kadınların mahrem yerlerinden bahsettiği gibi, erkekliği kalmamış hizmetçilerden bahsediyor. Bu sözlerden anlıyoruz ki, ZİYNET kelimesi ile Allah takılan süs eşyasından bahsetmiyor. Hatta bundan bahsetmesi hiç mümkün değil, çünkü Allah ne diyordu süslü giysi ve süs eşyası ile ilgili? Araf. 31. ayette, Ey âdemoğulları! TÜM MESCİTLERDE SÜSLÜ, GÜZEL GİYSİLERİNİZİ KUŞANIN. Araf 32. ayette ise bu konuda, çok daha güzel bir açıklama yapıyor ve bakın ne diyor.

(De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı SÜSÜ, GÜZEL, TEMİZ VE TATLI RIZIKLARI KİM HARAM ETMİŞ?" De ki: "Dünya hayatında onlar, İNANANLAR İÇİN DE VAR. KIYAMET GÜNÜNDE İSE YALNIZ İNANANLAR İÇİNDİR ONLAR." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz. )

Buradan da anlıyoruz ki süslenmek ve süslü güzel giyinmek yasak değil. Bu örneği verdiğimizde, kadın yalnız kocasına süslenir, süslenerek dışarı çıkamaz, takılarını gösteremez demek, Kur’an a göre yanlış olur. Çünkü Allah böyle bir yasaklayıcı hüküm vermemiştir. Tam tersine mescitlere giderken süslü, güzel giyinmemizi emretmiştir, hiçbir ayrım yapmadan.
Bizler kendimiz karar veriyor ve kadın kocasından başka kimseye güzel, süslü görünemez diyoruz. Ayetlerde Allah açıkça söylemediği, kadına asla böyle bir yasak getirmediği halde, bizler nefislerimiz doğrultusunda imanımıza yön veriyoruz.

Acaba hüküm vermediği halde, neden yalnız kadın süslenip, süs eşyası takıp gezemez deniyor da, erkekler kendilerine böyle bir yasak getirmiyor? Buda düşündürücü değil mi? Kadın süslenip gezemezse, erkekte bunu yapamaz. Ama erkekten bahseden bile yok. Demek ki ayette geçen ziynet sözünden, takılan takılar anlamamız Kur’an a göre doğru olamaz. Gelelim ayetin son kısmına. Ayette geçen cümleyi tekrar hatırlayalım.

(GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR.)

Bu cümleyi her iki şekliyle de düşünelim. Eğer ziynet kelimesinden takılan takı, altın, bilezik süs eşyası olarak algılamış olsaydık, bu takıların görünmesi için kadın hızlı, sert yürümesi, ayette geçen sözlerden yola çıkarak, ayakların sertçe hareket etmesi ile süs eşyaları belli olmaz. Çünkü süsler/takılar görünür vaziyettedir zaten. Ayağına takılan hal halı örnek vererek, ayeti anlamaya kalkarsak, ayeti bütünlüğünden uzaklaştırmış oluruz.

Şimdi lütfen bu konu üzerinde daha dikkatle düşünelim. Evin kadını için, ziynetlerini saklama konusunda, daha rahat edecekleri kişiler sayılmıştı hatırlarsanız. Ayeti tercüme ederken, ziynetlerini gösterebilecekleri kişiler diye sayılmıştı. Lütfen ayetin sonundaki bu cümle üzerinden düşünelim şimdide. Evin ahalisine, YAKINLARINA GİZLEDİKLERİ ZİYNETLER BİLİNSİN DİYE, AYAKLARINI YERE VURMASINLAR DİYOR. Demek ki ziynet yani kadının göğüs bölümü açık değil. Yine gizleniyor ve örtüldüğü halde, KENDİLİĞİNDEN GÖRÜLEN İRİLİĞİ, hızlı hareket ederek, cazibeli davranışlarla, dikkatin bu kısma çekilmemesi gerektiği uyarısı yapılıyor özellikle ayette.

Kadın evin içinde hızlı hareket ederek, kırıtarak yürüdüğünde en çok dikkat çeken kısmı, özellikle Arap kadınlarının büyük, iri göğüsleridir. Bu cümleden de anlıyoruz ki, kadın evin içinde belki akrabaları ve ev halkı için daha rahat giyinebilecek ama ev halkının dikkatini, kendi cinsel objelerine dikkat çekecek hiçbir şey yapmamaya da özen gösterecek.

Ben Kur’an bütünlüğünde, hurafenin etkisinde kalmadan bu ayetten bunları anladım. Hatalarım varsa, Rabbim affetsin ve gerçekleri görmem içinde, gönül gözlerimi açmayı nasip etsin bana ve cümlemize inşallah.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
HALUK GÜMÜŞTABAK/ KUR'AN A DAVET.

Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg Nisa 87.jpg (94,4 KB (Kilobyte))
Dosya tipi: jpg Nisa 31.jpg (105,2 KB (Kilobyte))
Dosya tipi: jpg Nisa 28-----Kamer 22.jpg (90,8 KB (Kilobyte))

Islamda bina yapmak

$
0
0
hadisi şeriflerde daha evvel helake uğrayan kavimlerin özelliklerinden birininde görkemli binalar yapmak konusunda yarışmak olduğu nakledilmiştir günümüz
mimari anlayışının ihtiyaç karşılamaktan çok görkem yarışına dönüştügüde görülmektedir küçük çekirdek aileler bile konut ihtiyaçlarını karşılarken evlerinin son derece büyük ve ihtişamlı olmasını istemektedir oysa islam dininde harcamanın ölçütü ihtiyaçtır Müslümanlar tabiki ihtiyaçlarını karşılayacak büyüklükte ve konforda evler tercih etmelidir fakat bu konuda aşırıya kaçıp lüks ve ihtişam peşinde olmamalıdır mısır firavunlarının geçmişte piramit inşaatlarında çalıştıdıkları köleler gibi Müslümanlar görkemli binalar yapmak için ömürlerini heba etmemelidir peygamber efendimiz sav ashabını oturamayacakları binaları inşa etmekten men etmiştir Müslümanlar dünyada görkemli binalar yapmaktan ziyade ahirette yer edinmeye çalışmalıdır unutulmamalıdırki dünyaya ait herşey yok olacaktır

İslam a İftira Atanların Hezeyanı.( Küçük Yaşta Evlenme)

$
0
0
Bizler Kur’an ı öyle bir terk ettik ki, hurafe ve batıl iliklerimize kadar işlemiş, ama bunun farkında bile değiliz. Yaşadığımız dinin adı İslam, yani Allah a boyun eğmek, teslim olmak ama bizler ne yazık ki Allah a değil, beşerin uydurduğu rivayet ve sanı bilgilere inanıyor ve onların batıl sözlerine boyun eğerek, inancımızı yaşıyoruz.

Bu tespitlerimin bir tezahürünü gördük basında. Yaşını başını almış, toplumda belirli bir topluluğa din adına konuşmalar yapan bu kişi, geçen gün öyle şeyler söyledi ki İslam ve din adına, aklı başında olan, Kur’an dan nasiplenmiş hiç kimse, bunu kabul etmez.

Bu kişi, Kur’an a iman eden bir Müslüman ın, şunlara inanması gerektiğini söylüyor ve diyor ki; “İSLAM DİNİNDE EVLENME KONUSUNDA BİR YAŞ HADDİ YOKTUR, BULUĞ ÇAĞINDAN ÖNCEDE, BİR ÇOCUK EVLENEBİLİR”. Açıklamasında ise çocuğun reşit olması gerekmediğini söyleyebilmesi, bu zihniyetin ne derece Kur’an dan uzak bir inanç yaşadığını göstermektedir. BU SÖZLER VE BU DÜŞÜNCE KUR’AN A İFTİRADIR.

Bizler ne yazık ki ayetlerin anlamını, kendi nefislerimizde öyle eğip büküyoruz ki, ALLAH IN SÖYLEDİĞİNİ DEĞİL, NEFSİMİZİN İSTEDİĞİNİ ANLIYORUZ. BÖYLE OLUNCA DA KUR’AN A UYMAK YERİNE, KUR’AN I KENDİMİZE UYDURUYORUZ. Bakın çocuk yaşta evlenebilmenin kanıtını, Kur’an dan nereden aldığını söylüyor. Ayet evli olup ta, boşanmış kadınların bekleme sürelerine açıklık getiriyor ve bakın nasıl bir açıklama yapılıyor.

Talak 4: Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, HENÜZ ÂDET GÖRMEYENLER hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir. (Diyanet İşl.Meali)

Bir insanın fikri neyse, zikri de odur derler. Kafaya sübyancılığı koymuş ve buda onun nefsine hoş görünüyorsa, Allah herkesin fikrine, niyetine göre Kur’an dan istifade etmesini sağlıyor. Bakın bu ayette geçen HENÜZ ÂDET GÖRMEYENLER sözünden bu zihniyet ne anlamış biliyor musunuz? Henüz adet görmemiş kim olabilir diyor ve cevabını veriyor. Daha buluğ çağına girmemiş çocuk. Demek ki ayette bahsedilen konu boşanacak bir kadının başka birisi ile evlenebilmesi için, bekleme süresinden bahsediyorsa, demek ki daha buluğa ermemiş ve regli olmayan küçük çocuk evlenmiş ki, onun boşanma durumunda bekleme süresinden bahsediyor, diye bu ayet delil gösteriliyor.

Değerli kardeşlerim, siz bu ayetten, bu sözlerden bunumu anladınız. Öyle kadınlar vardır ki, kadınlık hormonlarında sorunlar olduğundan, regli olmaya bilir. Kadının bu durumu da evlenmesine mani değildir. Ayet evlenme olgunluğuna gelmiş ve evlenmiş ama boşanmış kadınların, daha sonra tekrar evlenmeleri durumunda bekleme süresinden bahsediyor. Peki, neden üç ay beklesin diyor. Çünkü evliliği zamanında, hormonları faaliyete geçmiş ve hamile kalmış olabilir de ondan.

Allah ayetini ne güzel açık, seçik anlatıyor. Ama Kur’an ı nefsine uydurmak isteyenler, bakın ayetten neler neler anlıyorlar da, birde 6 yaşındaki kızın evlenebileceğini çıkartıyorlar ayetten. Allah ıslah etsin. Hurafe, batıl inançlarına Kur’an dan delil arayanlar, ayetlerin asla bahsetmediği şeyleri, işte böyle saptırıyorlar. İNSANIN NEFSİ İŞTE BÖYLE ZALİMDİR. Şimdide sizlere yine, Kur’an dan bir ayet daha hatırlatmak istiyorum. Bizler Allah ın ayetlerini işte böyle nefsimizin baskısı ile görmezden gelip, üstünü örtüyoruz.

Nisa 6: Yetimleri, NİKÂH ÇAĞINA GELMELERİNE KADAR GÖZETLEYİP DENEYİN. O ZAMAN ONLARDA İÇİNİZE SİNECEK BİR OLGUNLUK VE ERGİNLİK GÖRÜRSENİZ, mallarını onlara geri verin. Büyüyecekler diye bu malları tez elden saçıp savurarak yemeyin………. ( Yaşar Nuri Öztürk Meali)

Allah bakın ayete, bizlere emanet yetimlerden bahsediyor ve ne diyor lütfen dikkat. Size emanet yetimler, NİKÂH ÇAĞINA GELİNCE diye özellikle, bir nikâh çağının olduğundan bahsediyor. Devamında ise bu nikâh çağının ölçüsünü de söylüyor ve diyor ki;

(O ZAMAN ONLARDA İÇİNİZE SİNECEK, BİR OLGUNLUK VE ERGİNLİK GÖRÜRSENİZ.)

Demek ki nikâh çağının ölçüsü, olgunluk ve erginlik olduğu anlaşılıyor. Allah dikkat ediniz bu ayetinde bizlere teslim edilen yetimler, kimsesiz çocuklardan bahsediyor. Yetime böyle davranma inceliğini gösteren, elbette kendi çocuklarına da aynı titizliği gösterecektir. Nefis öyle şeytanla iş birliğinde ki, görmemiz gereken ayetlere gözümüzü kapattırıyor. Hiç ilgisi olmayan, Allah ın söylemediği sözleri de, sanki söylenmiş gibi bizlere söyletiyor. Rabbimiz bu sapkınlıktan bizleri korusun.

İslam toplumunda bu konuyu, bu şekilde anlamamıza büyük etken, ne yazık ki peygamberimize atılan bir iftirayı, hiç düşünmeden kabul etmemizden kaynaklanmaktadır. Peygamberimizin Hz. Aişe ile 6 yaşında evlendiği rivayet edilir. Ne yazık ki İslam toplumunun büyük çoğunluğu da buna inanır. Bu fitneyi içimize sokan din düşmanları, bugün bizlere kıs kıs gülüyorlar.

Lütfen bu konuyu doğru araştırınız. Hz. Aişe peygamberimize peygamberlik gelmeden 6 yıl önce doğmuş. Hz. Ebu Bekir de İslam gelmeden önce, bir putperest aileye kızını sözlemiş. Daha sonra İslam dini peygamberimize tebliğ edildikten, çok sonra peygamberimiz Hz. Aişe ye talip olmuş. Düşünün lütfen Hz. Ebu Bekir, daha önce başaksına söz verdiğini söylemiş, ama bu söz verdikleri putperest bir aile olduklarından, Hz. Ebu Bekir in Müslüman olmasından dolayı, Hz. Aişe yi kabul etmeyerek istememişlerdir. Hz. Aişe ile ablası Esma ile arasındaki 10 yaş fark oluşu ve ölümü arasındaki bilgileri tarihçiler araştırmış ve açıkça Hz. Aişe nin evlendiğinde 17 ya da 18 yaşlarında olduğu ortaya çıkmıştır.

Sizlere sormak isterim. Allah elçisine tebliğ ettiği ayette, evlenecek bir insanın içimize sinecek, önce olgunluk ve ergenliğe ulaşması gerektiği tebliğini almış ise, sizce 6–7 yaşlarında kendisi evlenmiş olabilir mi? Bunu nasıl söyleriz ve nasıl düşünürüz. Evlenen bir kızın olgun ve ergin olması sözünden, evini çekip çevirecek, doğuracağı çocuğunu büyütüp, yetiştirecek bir durumda olmasını anlarız.

Tüm bu gerçekler apaçık önümüzde duruyorken, bizler nasıl olurda peygamberimiz 6 yaşında Hz. Aişe ile evlenmiştir deriz ve İslam dini bu yaşta evlenmeye izin veriyor deme cesaretini gösteririz, benim aklım almıyor. Aslında aklımızın almadığı, çok şeyi bizler din diye yaşıyoruz. Tüm bunların sorumlusu bizleriz. Çünkü Allah ın arı, duru dinini, batıl ve hurafelerle öyle karıştırdık ki, şimdide HAK hangisi BATIL hangisi şaşkın şaşkın, aranıp duruyoruz. Çünkü artık hakkın yerini batıl almış, bunu da Allah ın dini diye yaşıyoruz.

Değerli din kardeşlerim, kendimize gelmenin zamanı geldi geçiyor. Mahşer günü O çetin gün, pişman olacakların safında olmak istemiyorsak, uyarıyı tekrar hatırlayalım.

Furkan: 28.29: Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim! Andolsun, KUR’AN BANA GELDİKTEN SONRA, BENİ ONDAN O SAPTIRDI. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir. (Diyanet İşleri Meali.)

Bu acı itirafları yapmak istemiyorsak, batılı, sanıyı, hurafeyi değil, Kur’an ı rehber edinmeli ve yalnız Kur’an ın ipine sarılmalıyız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Hak Yol Kuran

İslam İnancında Fetva Verme Konusu.

$
0
0
Günümüzde din adına çok başvurulan bir makamdan bahsedilir. Fetva verme makamı. Gelin bu konuyu sizlerle birlikte, Kur’an dan yardım alarak düşünelim. Önce fetva sözcüğü, ne anlama geliyor ona bakalım. Fetva her hangi bir dini konuda, detaylı açıklama yapmak, konuyla ilgili izahatta bulunmaktır.

Bu bilgiden sonra hemen kendimize soralım. Peki, Allah Kur’an da hüküm verdiği konularda, açık, anlaşılır bir izahatta bulunmamıştır da, onların açıklanmasını kullarına ya da peygamberimize mi bırakmıştır. Eğer bizler bu sorunun doğru cevabını kendi nefsimize araştırıp veremiyorsak, asla din ve iman adına, Allah ın istediği bir yol üzerinde olamayız. Önce yaradan elçisine verdiği görev, yetki ve sorumluluklarından örnekler verelim.

Allah Rad suresi 40. ayetinde. Senin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir der. Kehf 56. ayetinde, Biz peygamberleri, sadece müjdeleyici ve uyarıcılar olarak göndeririz diye bizleri bilgilendirir. Enam 50. ayetinde de, ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum diyerek, asla farklı bir bilgiyi ümmetine iletmediğini anlatır. Peygamberimiz açık ve anlaşılır olmayan bir vahye uyamayacağına göre, demek ki Kur’an da her konu, apaçık izah edildiği anlaşılıyor. Yine Nur 54. ayetinde, Peygamber’e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır diyerek, Allah elçisinin görev ve sorumluluğunu iyice netleştiriyor.

Gelelim Kur’an ın açık, izah edilmiş, detaylandırılmış olup olmadığı konusuna. Bakın Yaradan bu sorunun cevabını Kur’an da, birçok örneklerle veriyor ve neler söylüyor. Kamer suresi 22. ayetinde, yemin ederek KUR’AN I ÖĞÜT İÇİN KOLAYLAŞTIRDIĞINI SÖYLÜYOR. Nisa suresi 28. ayetinde de kolaylaştırmasının nedenini açıklıyor ve ALLAH SİZE HAFİFLİK GETİRMEK İSTİYOR, ÇÜNKÜ İNSAN ÇOK ZAYIF YARATILMIŞTIR diyerek, aslında çok önemli bir uyarıda bulunuyor.

Yine Allah birçok ayetinde, Kur’an ı bizlere her şey için bir açıklama ve bizlere hidayet ve rahmet olsun diye gönderdiğini söyler. Enam 38. ayetinde de, BİZ KUR’AN DA HİÇBİR EKSİK BIRAKMADIK diyerek, bizleri uyarır. Yine Enam 57. ayetinde de peygamberimizin, şüphesiz ben Rabbimden gelen apaçık delile dayanıyorum diyerek, çok önemli bir açıklama yaparak, hüküm ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır diyerek, Allah ın verdiği hükmü en güzel bir şekilde anlattığını, izah ettiğini bizlere bildirir. Lütfen aşağıdaki ayetler üzerinde, düşünür müsünüz?

Araf 174: Belki inkârdan dönerler diye, AYETLERİ BÖYLE AYRINTILI BİR ŞEKİLDE AÇIKLIYORUZ. (Diyanet vakfı meali)

Hicr 1: Elif. Lam. Ra. Bunlar Kitab'ın ve APAÇIK BİR KUR'AN'IN AYETLERİDİR.( Diyanet vakfı meali)

Ne kadar açık ve net, Allah bildiriyor ve diyor ki bizlere, sizlerin sorumlu olduğunuz ayetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık. Yani biz fetvamızı verirken, sizlerin anlayacağı şekilde detaylı verdik. Allah Nisa 87. ayetinde, KİMDİR SÖZÜ ALLAH’IN KİNDEN DAHA DOĞRU OLAN DER VE BİZLERİN, FARKLI SÖZLERE YÖNELMEMİZİN KAPISINI KAPATIR.

Enbiya suresi 45. ayetinde, deki onlara diye bizlere elçisinin bir söz söylemesini ister ve der ki; BEN SİZİ ANCAK VAHİYLE UYARIYORUM. SİZCE AÇIKÇA VERİLMEMİŞ HÜKÜMLERLE UYARI OLUR MU? Buradan da anlıyoruz ki, Rabbimiz her konuda fetvasını bizlere açıkça vermiştir. Onun içindir ki bizlerin, KUR’AN DAN BAŞKA FETVA MAKAMI ARAMAMIZ, BİZLERİN KUR’AN IN SINIRLARINI AŞMAMIZA NEDEN OLUR.

Kur’an bazı ayetlerinde bizleri bu konuda uyarır ve ALLAH IN SINIRLARININ KUR’AN OLDUĞUNU ANLATIR. Örneğin Bakara 229. ayetinde, Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir der. Tevbe 112. ayetinde de müjdelenecek Allah ın kullarından bahsederken, ONLAR ALLAH'IN SINIRLARINI KORUYANLARDIR DİYEREK, Allah ın sınırlarının Kur’an ile belirlendiğini, asla Kur’an ın sınırlarını aşamayacağımızı anlatır bizlere. Allah bu konuyu daha iyi anlayabilmemiz içinde bakın nasıl açık ve net hükmünü verir.

Zuhruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İLERİDE ONDAN SORUMLU TUTULACAKSINIZ. (Diyanet vakfı meali)

Demek ki sorumlu olduğumuz, inancımız KUR’AN İLE SINIRLANDIRILMIŞ ki, bizleri Yaradan Kur’an dan sorumlu tutacağını söylüyor. Sizce, bizlere gereken açıklamayı yapmadan, bizlerin ihtiyacı olan fetva detaylı bir şekilde Kur’an da verilmeden, nasıl sorumlu tutar bizleri Allah.

İslam toplumunda FETVA verme konusu, öyle yanlış anlaşılmış ve toplum din adına öyle yanlış yönlere çekilmiş ki, adeta Kur’an ın yanına, onun açıklayıcısı dedikleri kitaplar ortaya çıkartılmıştır. Birde Kur’an ı herkes anlayamaz, Kur’an da her bilgi açıklanmamıştır diye toplum inandırıldığı için, ilk müracaat yeri Kur’an olması gerekirken, fıkıh kitapları olmuş. Tabi her mezhep, kendi fıkıh kitaplarını yazmış. Böyle olunca da Kur’an ne yazık ki yüksek bir yere asılarak, farkında olmadan terk edilmiş.

Şimdide günümüzde, fetva konusunda yaptığımız yanlışlardan örnekler verelim. Diyanete kadınlar hayızlı yani ay halinde ibadet yapabilir mi diye sorduğumuzda verdiği cevap, PEYGAMBERİMİZİN EŞLERİNDEN GELEN RİVAYETLERİN KADINLARIN BU HALDEYKEN İBADET EDEMEYECEKLERİ, ORUÇ TUTAMAYACAKLARI YÖNÜNDEDİR dedikten sonra, kadın bu haldeyken namaz kılması HARAMDIR diyebiliyor. Peki, Kur’an bu konuda ne diyor? Onay veriyor mu? Bu konuda Allah ın tek bir hükmünü göremezsiniz.

Kur’an kadın bu haldeyken, yalnız cinsel birleşme yapmaması gerektiği anlatır. Asla Rabbimiz böyle bir hüküm vermemiştir. İşte fetva makamı edinirsek kendimize, böyle yanlış hükümleri din zannederiz. Allah ın tek kelime bile bahsetmediği bir konuyu, emin olamayacağımız rivayetler ışığında yaşayabilir miyiz? Bu fetvayı veren de sorumlu olduğu gibi, buna uyanlarda sorumludur. İlginçtir kadının bu haldeyken KİRLİ SAYILIP, ibadet yapamayacağı, bugün Yahudilerin elinde bulunan Tevrat ta geçer. Sizce düşündürücü değil mi?

Yine Kur’an Maide 5. ayetinde, Ehli kitabın yaptığı yemekler biri birine helal kılınmıştır diye apaçık hükmünü verir. Ama bizler bu açık ayetleri gördüğümüz halde, yeterli görmeyip, mutlaka birilerine sorma ihtiyacını duyarız. Öyle olunca da Allah ın hükmüne ( fetvasına) beşeri fetvalar ararız. Buluruz da ama daha sonrada işin içinden çıkamaz bir halde buluruz kendimizi. Bize anlatılanlarla kafamız karışır ve şüphe içinde oluruz. İşte onun için Allah, Kur’an ın sınırlarını aşmayın diye bizleri uyarır. Peygamberimizin bu konuyla ilgili uyarılarını hatırlatmak isterim.

Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. BAZI ŞEYLERİ DE UNUTMAKSIZIN SİZE RAHMET OLMASI İÇİN HATIRLATMAMIŞTIR, ONLARI DA ARAŞTIRMAYIN.
Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403

Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. HAKKINDA SUSTUĞU İSE SERBESTTİR. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6 İbni Mace K. Etime 60/ El-Müracaat sayfa 20

Örnek vermeye devam edelim. Diyanete sorsanız ve deseniz ki, Cuma namazı kadınlara farz değil midir? Hemen yine rivayetlerden edinilen bilgilere göre, Cuma namazının erkeklere farz kılındığını söylerler. Ama Allah ın daveti Ey iman edenler, Cuma salâtına/namazına çağrıldığınızda, çağrıya uyun der. Her ne hikmetse bu kadar açık ayet varken, birilerinin fetvaları ile bu kadar önemli sosyal bir ibadetten, kadınlarımız bugün uzak kalmıştır. Siz Ey iman edenler seslenişi, yalnız erkeklere olabilir mi? Onun içindir ki İslam âlemi, A sosyal bir toplum olmuştur. İşte fetvayı Kur’an dan almayıp, birilerinden almaya kalkarsak, birde emin olamayacağımız bilgiler bizlerin dinde sınırı olursa, sonu böyle olur.

Allah Kur’an da, şefaat tümden bana aittir dediği halde, birilerinden fetva alarak şefaat yetkisinin başkalarına da verildiğine inanmak, bizleri Kur’an ın sınırlarının dışına itecektir. Yine Allah eti yenen ve yenmeyen, helal haramları sayarken, Kur’an da saydıklarımın dışında her temiz şey, sizler için helaldir demesine rağmen, bizler edindiğimiz veliler, şeyhler ve efendilerin FETVALARIYLA, öyle bir haramlar listesi kabul ederiz ki, Kur’an hiç birisinden bahsetmez. Ne yazık ki bizlere öğretilen Kur’an ın asla bahsetmediği haramlar listesi, yine bugün Yahudilerin ellerindeki Tevrat ta yazar. İslam dini buna benzer fetvalarla yaşanırsa, yaşadığımız acı sondan kurtuluşumuz mümkün olamaz. İSLAM, ALLAH IN KUR’AN DA AÇIKÇA İZAH ETTİĞİ, FETVALARLA YAŞANIR. LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM.

Allah hükümlerini, o kadar basit ve kolay vermiştir ki, bizler bununla yetinmeyip, edindiğimiz fetva makamlarının sayesinde, sınırları genişletmiş ve zorlaştırmış bir din yaratmışız kendimize. Örneğin Kur’an da abdest alma konusu, çok açık ve basit bir şekilde anlatılır ve derki; Yıkayın yüzünüzü, kollarınızdan dirseklere kadar, mesh edin başınızı, ayaklarınızdan topuklara kadar. Bakın ne kadar açık ve de basit. Bizlere bu bilgi yetmemiş ve bizler nefislerimizde bu hükümlere ilaveler yaparak fetvalar aramışız.

Yine boy abdestini anlatan Kur’an, cünüp olduğunuzda, TERTEMİZ YIKANIN DER. Ama bu açıklamayı basit gördüğümüz için, bakın neremizden yıkamaya başlayacağız, ne dualar okuyacağız açıklanmamış diyerek, bu konuda bile fetvalar ararız kendimize. Tabi arayan bulur misali, neler neler anlatılır bu konularda. Daha doğrusu edindiğimiz FETVA makamları sayesinde, din ne yazık ki Allah ın dininin sınırlarından taşarak, beşeri bir din yaratmışız ellerimizle.

Fetva konusu İslam toplumunda, neredeyse Kur’an gibi kabul edilmesi gereken bir hüküm görüntüsü almıştır adeta. Örneğin 6–7 yaşındaki bir kız çocuğunun dahi, evlenebileceği fetvasını verenler çıkmıştır. Bu durumda bu söylenenlere inanacak mıyız? Ya da inanmayacaksak ölçümüz ne olacak? İşte bu sorunun cevabı da yine bahsettiğim konuya gidiyor. Bizlere din adına söylenen her bilgiyi, mutlaka Kur’an a danışmalı ve onun onayını almalıyız. FETVA MAKAMI KONUSU, İSLAM ÂLEMİNDE, KUR’AN IN SINIRLARINI AŞMASINA VE ADETA SINIR TANIMAZ BİR DİN YARATILMASINA NEDEN OLMUŞTUR.

Elbette din konusunda bizler, daha bilgili kişilere sormalı, danışmalı ve araştırmalıyız. Ama sorduğumuz sorunun ön araştırmasını, önce bizler Kur’an dan yapmalıyız. Bunu yapmadığımız takdir de, yanılma şansımız yüksek olur. Bizleri bilgilendiren kişilerin mutlaka bizlere KUR’AN IN SINIRLARINDA BİLGİ VERMESİ GEREKİR. Sınırları aşarak, Allah ın hiç bahsetmediği, hüküm vermediği konuları bizlere din diye anlatıyorsa, bunlardan uzak durmalıyız. Şunu lütfen unutmayalım din ve iman konusunda FETVAYI veren Allah tır. Bizlerin sorup araştıracağımız konular ise, Allah ın Kur’an da verdiği fetvayı, daha iyi anlayan kişilerden ancak bilgi almak olmalıdır.

Yaradan bizleri İsra suresi 36. ayetinde uyarıyor ve sakın emin olmadığın bilginin ardına düşmeyin diyordu. Sizce emin olacağımız bilgi hangisidir? Elbette sorumlu olduğumuz Kur’an dır. Yaradan Casiye 6. ayetinde bizleri uyarıyor ve Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar diyerek, bizlerin güvenebileceğimiz bilgilerin, fetvaların yalnız Kur’an olduğu bilgisini veriyor.

Ne yazık i fetva makamı konusu, İslam toplumlarının dinde mezheplere bölünmesini sağladığı gibi, onları bile kendi içlerinde bölünmesine, dini gittikçe zorlaşmasına neden olmuştur. Elbette bu konu ilk başlarda, iyi niyetlerle topluma bilgi vermek amacıyla başladıysa da, ne yazık ki günümüzde, dinin sınırlarını aşmasına ve Allah ın hiç bahsetmediği konuları, sanki dinin içindeymiş gibi gösterilmesine neden olmuştur.

Din Allah ın dinidir. Onun hükümleri konusundaki FETVAYI da verecek, yine Allah dır. Allah ın yemin ederek kolaylaştırdığı dini, ellerimizle beşeri ilave ve Allah ın vermediği fetvalarla zorlaştırmayalım. Bunun hesabını veremeyiz.

Tekrar hatırlatmak istiyorum. Hepimiz birbirimize muhtaç yaratılmışız dır. Onun için birbirimizden yardım almalıyız ama önce imtihanımıza mutlaka Kur’an dan bizzat bizler çalışmalıyız ki, bizleri Allah ile aldatanlar çıkmasın.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Hak Yol Kuran

üzerimde büyü var

$
0
0
Arkadaşlar kaç yıldır üzerimde birçok buyuler var..ve gitmediği m **** kalmadı ..ne yapabilirim ..nasıl kurtulurum bu durumdan..ve yine Muska taşıyorum ..ne kadar süre Muska takmaliyim..yaklaşık 40 gün oldu takali. .kaç günde etki eder kaç gün takmaliyim

Havas ilmi derneği acılmış :D

$
0
0
Arkadaşlar havas ilmi derneği acılmış duydunuzmu Din İşleri Yüksek Kurulunu aradım. Bu nedir gercekmidir die adamlar onay vermiş galiba konuştugum adam öyle birşeyler dedi Ne diyorsunuz bu işe bide TÜRKİYEDEMİ Yoksa dünyadamı ilkmiymiş öyle birşeyler yazıyordu

Hadisler Ayetlerin Hükmünü Kaldırabilir mi?

$
0
0
Değerli din kardeşlerim. Günümüz İslam ı öyle yanlış bir yönde ilerliyor ki, adeta Kur’an a savaş açmış, onun hükümlerine sanki inat, bir iman üzerinde yaşıyoruz ama bunun ne yazık ki farkında değiliz.

Dini anlattığını söyleyen, toplumda söz sahibi öyle kişiler var ki, söylediklerini kulakları duymuyor sanki. Düşünebiliyor musunuz, kutsi yani doğruluğundan şüphe olmayan, adı verdikleri bazı hadislerin, ayetleri nesih edebileceğine inanılmaktadır. KUTSİ HADİSİN, KUR’AN A GEÇMEMİŞ, TIPKI AYET GİBİ, ALLAH EMRİ OLDUĞU SÖYLENEREK, yine Allah emri olan ayetleri nesih etmesi, yani hükmünü kaldırdığına nasıl inanırız. Bu kadar mı Kur’an ı terk ettik?

İşte Allah ın ayetlerini, birer birer silmenin, ortadan kaldırmanın dini yozlaştırmak isteyenlerin inancımıza soktukları, KUTSİ hadis silahı bu kadar tehlikeli bir inançtır. Tabi gel de bunu anlat, anlata bilirsen. Beyinler batılla yıkanınca, gözlere ve kulaklara da perde çekilmişse, birde üstüne üstlük kalpler mühürlenmişse, asla Kur’an gerçeklerini anlatamazsınız. Anlatmaya kalktığımızda da, sen peygamberimizi devre dışı bırakıyorsun, sünnet inkârcısınız damgasını vuruyorlar. Aslında farkında değiller, bunlara inandıklarında, KUR’AN İNKÂRCISI OLUYORLAR.

Dine nifak sokanlar, İslam a soktukları hurafe ve iftiraları topluma inandırmak içinde, ayetlerin anlamlarını eğip bükerek, yalan yanlış anlamlar vererek, Allah ın söylediklerini saptırmışlardır. Bakın bu iftiraya, Kur’an dan hangi ayeti delil göstermişler.

Necm 3–4: O, nefis arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir. (Diyanet meali)

Allah ayetinde, elçim kendi nefsinden konuşmuyor diyor. Sizlere ilettiği, anlattığı, benim ona indirdiğim Kur’an dır diye ayette apaçık söylüyor. Ama dine nifak sokanlar, toplumun beynini bulandıranlar, kendi saltanatlarının devam etmesini isteyenler, ayetin anlamını saptırıyor ve ne diyorlar biliyor musunuz?

“Bakın ayette Allah, elçisi kendi kafasına göre konuşmuyormuş, buradan da anlıyoruz ki onun sözleri yani hadisleri de Allah ın vahyidir. Onun içinde Kur’an a geçmeyen kutsi hadisler, ayetleri nesih edebilir, yani Kur’an ayetinin hükmünü kaldırabilir.” Evet, aynen bunu söylüyorlar ve buna inanıyorlar.

Tüm bunlara inandığınızda, Kur’an ın tamamına iman etmemiş olduğumuzun, bu tolum ne yazık ki farkında değil. Allah Kur’an ayetlerinin bazılarını görmezden gelenlere, üstünü örtenlere, ya da anlamlarını değiştirenlere KÂFİR diyor hatırlatırım. Hatırlayınız Allah bizleri uyarıyor ve neler diyordu ayetlerinde.

—Yalnız Kur’an ın ipine sarılın.

—Emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyiniz, hesabını sorarım. Sizleri yalnız Kur’an dan sorumlu tutuyorum.

—Peygamberimizin görev ve sorumluluklarını anlatırken de; Sen ancak bir öğüt vericisin. Senin görevin sadece tebliğ etmektir, hesap görmek bize aittir.

—Yine Allah deki onlara diyerek, kendi yetki ve sorumluluklarını nasıl anlatmasını istiyordu elçisinin: Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım. Ben sadece uyarıcılardanım.

Sizlere sormak isterim. Peygamberimiz bu ayetleri ümmetine tebliğ ettikten sonra, sizce bana Kur’an dışından da ayet değerinde bilgiler geldi diyerek, topluma tebliğ eder mi? Şöyle düşünün lütfen, Kur’an da olmayan kutsi hadis adını verdikleri bilgiler, acaba neden peygamberimiz devrinde yazıya geçirilmedi de ölümünden en az 200 yıl sonra rivayetler yoluyla toplanarak kayda alındı? Peygamberimiz neden bu ayetleri de Kur’an a geçirmedi diye neden sormuyoruz, bunları anlatanlara. Hâşâ peygamberimiz bunu unuttu da, birilerinin mi aklına geldi kayıt altına aldı?

Kur’an ı anlayarak ve üzerinde düşünerek okuyan bir Müslüman, asla böyle bir iftiraya inanmaz. Allah Zuhruf 44. ayetinde, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim diye hükmünü verdiyse, sizce Kur’an a geçmemiş bir bilgiden sorumlu tutar mı? Nasıl olurda Kur’an dışından bizlere ulaşan bir bilginin, hiç şüphe duymadan, Allah ın ayetinin hükmünü sildiğine inanırız? Hatırlayınız Allah bir ayetinde ne diyordu? YOKSA SİZ KUR’AN IN BİR KISMINA İNANIP, BİR KISMINA İNANMIYOR MUSUNUZ? Siz bu sözlerden ne anladınız? Karar sizlerin.

Bu düşüncenin yanlışlığına örnek verecek, yüzlerce ayet var Kur’an da. Ama gönüller mühürlüyse, onlara yapacak bir şey yok demektir. Allah Elçime uyun der ve devam eder, çünkü o sizlere yalnız Kur’an ı tebliğ etti. Asla onun dışına çıkmadı. Eğer bizim söylediklerimize bir kelime ilave etseydi, onun şah damarını keserdik diyerek, bizlerin sorumlu olduğu, ipine sarılacağımız yalnız Kur’an olduğunu apaçık ayetlerinde bizlere bildirdi. Hiç unutmuyorum, beni bir siteden atmalarına neden olarak, şunu yazmışlardı.

(Dini konularda Peygamberimizi hiçe saymak, Kur'an hükümlerini çarpıtarak sunmak!)

Allah şahittir ki, ben asla peygamberimize saygısızlık yapacak, tek kelime söylemedim, zaten bunu söyleyen Müslüman değildir. Benim yaptıklarım peygamberimizin adını kullanarak, dine nifak sokanların, iftiralarını ortaya çıkarmaya çaba harcamaktır, Allah ın yardımıyla.

Hiç kimse peygamberimizi hiçe sayamaz, devre dışı bırakamaz, buna zaten gücü yetmez. AMA YİNE HİÇ KİMSE PEYGAMBERİMİZE, ALLAH IN VERMEDİĞİ YETKİ VE SORUMLULUĞU DA, KENDİ NEFSİNDE YÜKLEYEMEZ. Kur’an ayetlerini çarpıtmak kâfir olmaktır. Rabbimiz böyle bir yanlıştan korusun cümlemizi. Yazımın başında verdiğim örnek, ayetleri çarpıtarak, batıl ve hurafe inançlara delil göstermektir ki, bunun günahını düşünmek bile istemiyorum.

Ne yazık ki ayetleri, Kur’an dan yardım alarak anlamak yerine, rivayetler ışığında ayetleri anlamaya çalışıyoruz, onun içinde yanlış anlıyoruz. Böyle yaptığımız için bölünüyoruz, parçalanıyoruz, yetmiyor birbirimize düşman oluyoruz. Sizce Yaradan bizlerin, Kur’an ı rivayet ve sanı bilgiler ışığında, anlamamızı ister mi? Hani emin olmadığınız bilginin, ardına düşmeyin diyordu, unuttuk mu yoksa?

Kur’an kendisini anlatan, açıklayan nurlu eşi benzeri olmayan bir rehberdir. Lütfen ona karşı duyarlı ve saygılı olalım. Bunu yapmayan, gereken titizliği göstermeyenler, şunu asla unutmasınlar. Hesabın görüleceği o çetin gün, ardı sıra gittiği kişilerin, kendilerini Kur’an dan nasıl saptırdıklarını, fark edenlerin safında olacaklardır.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Hak Yol Kuran

Ali İmran Suresi 187. Ayet Ve Allah a Verdiğimiz Söz.

$
0
0
Değerli din kardeşlerim. Bugünkü yazımın konusu, Ali İmran suresi 187. ayet olacaktır. Bu ayet aslında bizlere o kadar önemli uyarılar yapıyor ki, zerre kadar Kur’an dan nasibini alan ve düşünen, yaptığımız yanlışların farkına varacaktır. Gelin önce ayeti yazalım, daha sonrada ayet üzerinde birlikte düşünelim.


Ali İmran 187: Allah kendilerine kitap verilenlerden şöyle bir söz almıştı: “ONU İNSANLARA AÇIKLAYINIZ VE HİÇBİR ŞEY GİZLEMEYİNİZ.” Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu küçük bir kazançla değiştirdiler. Yaptıkları alış veriş ne kadar kötüdür! (Bayraktar Bayraklı meali)


Allah Kur’an indirilmeden önceki, Ehli kitaptan bahsederek, onlardan bir söz aldıklarından bahsediyor Allah. İman ettiklerini söyleyen Ehli kitap, Allah ın gönderdiği kitaplara iman ettiğini ve O kitapta gördükleri her şeyi hurafe ve batıl karıştırmadan yaşayacaklarına söz vermişler. Kitabı duymayanlara duyuracaklarına, anlatacaklarına ve çok daha önemlisi kitaptan HİÇBİR ŞEYİ GİZLEMEYECEKLERİ KONUSUNDA, söz aldığından bahsediyor.


Peki, Ehli kitap sözünde durmuş muydu? Elbette durmadı ve Allah ın gönderdiği kitabı çevresine duyurmayı yaymayı bırakın, atalarından kendilerine ulaşan batıl, rivayet ve sanı bilgileri, Allah ın kitabının önüne geçirdiler. Daha da kötüsü atalarının batıl inançlarını yaşayabilmek için, Allah ın ayetlerini toplumdan gizlediler. Yani sözlerinde durmadılar. Yaradan da bu Ehli kitabın sözlerinde durmadıklarını, ALLAH IN AYETLERİNİ KULAK ARKASI ETTİKLERİNİ VE ALLAH IN GERÇEKLERİNİ, MADDİ ÇIKARLARLA DEĞİŞTİKLERİNİ SÖYLÜYOR.


Gelelim bizler bu ayetten nasıl bir ders almalıyız. Bu ayet bizi ilgilendirmiyor, bizden önceki ehli kitabı ilgilendiriyor diyemeyiz. Çünkü Allah verdiği örneklerle, bizlerinde aynı hataları tekrarlamamızı istemiyor.


Peki, bizler bu ayetten, kıssadan hisse alabildik mi? Hiç sanmıyorum dediğinizi duyar gibiyim. Gerçektende hiç ders almadık. Bizden önceki Ehli kitabın hatalarının, belki de daha fazlasını bizlerde günümüzde yapıyoruz.


Yaradan a bizlerde bir söz verdik, iman ederken ve dedik ki; Rabbimiz senin resulün aracılığıyla, bizlere gönderdiğin Kur’an a iman ettik. Ona asla batıl karıştırmayacağız. Yalnız Kur’an ın ipine sarılıp, yalnız Kur’an a iman edeceğiz. Çünkü sen bizleri yalnız Kur’an dan sorumlu tutacağına hükmettin. Senin kitabını, elimizden geldiğimizce ulaşmayanlara ulaştırıp, asla hiçbir ayetinin üstünü örtmeyeceğiz, gizlemeyeceğiz, görmezden gelmeyeceğiz. Bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmeyeceğiz, onu maddi çıkarlarla değiştirmeyeceğiz, diye Rabbimize söz verdik. İman etmenin anlamı da budur zaten.


Ne dersiniz İslam toplu olarak, bu sözümüzü tutuyor muyuz? Tutuyor olsaydık, önce dinde sakın bölünmeyin diyen, Rabbimizin uyarısını dikkate alır bölünmezdik. İslam toplumları olarak bir birine düşman, birbirini öldürecek kadar diğerinden nefret eder olmazdık. Ne yazık ki bizler, Yaradan a verdiğimiz sözü tutamadık ve tutmamakta da ısrar ediyoruz. Bakın Allah ın kitabı hakkında neler söylüyoruz. Sizce bu sözleri söyleyen bizler, Allaha karşı sözünde duran bir toplumun inançlarımı?


—Kur’an da din ve iman adına özet bilgiler vardır, her konuda detay verilmemiştir dediler ve toplum olarak buna inandık.


—İslam ı doğru yaşamak istiyorsanız, fıkıh kitaplarına bakmalısınız diye topluma öğretildi. Bizlerde Kur’an ile bağımızı kestikleri için, şüphe duymadan kabul ettik.


—Kur’an ı anlayarak düşünerek öğrenmek yerine, doğruluğundan emin olamayacağımız, rivayet ve sanı bilgilerin olduğu, fıkıh kitaplarından İslam ı öğrendik ve onun sözleriyle yaşadık, yaşıyoruz.


—Atalarımızın inançlarının, tam tersine hükümleri Kur’an da gördüğümüzde, Kur’an ayetlerinin üstünü örtüp, görmezden gelip, atalarımızın inançlarını topluma anlattık ve yaşar olduk.


—Kur’an da geçen birçok ayetin, günümüzde hükmü olmadığını, nesih edildiğini yani hükmünün kalktığını söyledik. Böylece ayetlerin bir kısmına inanmadık, ya da gizledik. Çok daha kötüsü, ellerimizle yazdık, bunlarda Allah katındandır dedik. Böylece şirk batağına batarak, şeytanın yardakçısı olduk.


—Allah a verdiğimiz sözlerimizde durmadığımız içinde, tıpkı cahiliye devrinde olduğu gibi, toplum olarak birbirimize düşman olduk, huzursuzluk ve acı İslam toplumunun peşini bırakmaz oldu. Daha da kötüsü, diğer Ehli kitaba karşı, Allah ın dinini anlatamaz, savunamaz durumuna düştük.


—Allah ın ayetlerini sakladık, gizledik. Menfaatlerimizin, çıkarlarımızın ve atalarımızın inançlarını devam ettirebilmek adına.


Elbette bu yaptıklarımızın hesabını Yaradan a vereceğiz, veriyoruz da. Çünkü bizlerde Allah a karşı verdiğimiz sözümüzde duramadık. Yoldan saptık, Kur’an ı devre dışı bıraktık.


Rabbimiz ne olursun, bizlerin gönül gözlerindeki batılın örttüğü kara perdeyi kaldır. Kaldır ki Kur’an gerçeklerini görelim. Toplum olarak sana verdiğimiz sözü hatırlayalım. Toplumu Allah ile aldatan o rezil kullarına tokadını öyle yapıştır ki, toplum olarak işte ilahi adalet tecelli etti diye kendimize gelelim.


Biz ettik sen bizleri bağışla Rabbimiz. Sen yücesin bağışlayıcı sın.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Hak Yol Kuran

Eşlerini Öldüren Kocalar

$
0
0
Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym
Rahman Rahim Allah'ın adı ile başlarım.Alemlerin Rabbı Allah'a hamd olsun.Salât ve selâm, PEYGAMBER EFENDİMİZ’in ve onun pak âlinin ve ashabının tümüne.

وَمَا تَوْفِيقِي إِلاَّ بِاللّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
ve mâ tevfîkî illâ billâh, aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb
selamun aleyküm rahmetullahi ve berakatühü

Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym
Onlarla (kadınlarınızla) iyi geçinin.
Nisâ Sure-i Celilesi / 93.Ayeti Kerime(1)

Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.
Nisâ Sure-i Celilesi / 19.Ayeti Kerime(3)

Bunun yanında hepimizin düşebileceği bir kötülüğü işlemiş olup sonradan pişman olanlar için CENAB'I ALLAH CELLE CELALÜH umut ve af kapısını kapatmamıştır estağfullah tevbeye yapışmak ve kul haklarını ödemek gereklidir.:
De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
ZUMER Sure-i Celilesi / 53.Ayeti Kerime(7)

Değerli kardeşler ne yazıkki son zamanlarda hemen hemen her hafta bir cinayet ile karşılaşıyoruz üzülüyoruz.bizim daha da çok üzülmemize neden olan şey bu cinayetlerin aynı evi,aynı hayatı paylaşan bir kadın bir koca arasında olması.

Evet ne yazıkki birbirlerine destek olması gereken evli çiftler birbiri ile tekme tokat kavgalar edecek hatta birbirlerini kesici aletlerle yaralayacak hallere düşüyor,dost iken kanlı bıçaklı düşmanlar oluyorlar.peki nedir bu birbirlerini severek evlenen hatta aşık olan çiftleri birbirlerine düşüren şey?

Günümüzde Yaşam çok zor,acımasız.ne yazıkki erkek olsun kadın olsun bu acımasızlıktan hepimiz payımızı alıyoruz.

Fakir ve orta gelirli aileler geçim sıkıntısı,kredi kartı borçları çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamanın acısı,zengin aileler zenginliğin getirmiş olduğu stresler,depresyonlar ve daha nice nice problemlerle karşı karşıya.

Hepsinin buluştukları bir ortak nokta var HUZURSUZLUK.işte karı ve kocaları birbirleri ile o kötü durumlara getiren şeyde o...öyle ya huzuru parayla satın alamazsınız.huzuru olan fakirde zenginden daha iyi bir hayat yaşar,daha mutludur…

Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym
Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.
Rad Sure-i Celilesi / 28.Ayeti Kerime(4)

Evet CENAB’I ALLAH CELLE CELALÜH böyle buyuruyor.insanoğlu hiçbirşeyde gerçek mutluluğu bulamıyor.ne kadar zenginde olsa,her ay en güzel tatil yerlerinde gitse,her istediğine sahipte olsa hep kalbinde bir boşluk,huzuru bulamıyorlar.intihar ediyorlar ebedi cehenneme sürükleniyorlar ALLAH korusun.

CENAB’I ALLAH CELLE CELALÜH ayeti kerimede “ancak” kelimesini kullanmış ancak beni zikredenler huzuru bulabilir buyuruyor.yani dünya ile huzur bulunmaz hatta dahada huzursuz olunuyor...gerçektende ibadetlerini yerine getirenler daha huzurludurlar.denemesi bedava.aslında düzenli zikirin ne kadar huzur verici olduğunu bir bilsek onu hiç bırakmayız.isterseniz sizde bir gün deneyiniz.benin bu bozuk psikolojimi gerçek şifa veren RABBİM CELLE CELALÜH düzeltecektir diye niyet edin ve önce biraz estağfirullah çekin zikri bilenler 25 demişler.ve sonra sanki bir terapiye gidiyormuşçasına alın elinize bir tesbihi sadece 1 saatçiğinizi RABBİNİZ CELLE CELALÜH’Ü anmaya ayırın bakın yalnızca ALLAH diyeceksiniz,yada LA İLAHE İLLALLAH.sonra bakın neler olacak.bu işe devem ederseniz zikirin çözemeyeceği hiçbir şey yoktur CENAB’I ALLAH CELLE CELALÜH’ÜN izin vermediği hariç.sonra psikoloklara gidip verdiğiniz o kadar paraya,harcadığınız o kadar zamana ve zikir çekmediğiniz için mahrum kaldığınız iç huzuruna acıyacaksınız İnşaALLAH.vede hiçbir şey yapamıyorsanız bildiğiniz sureleri manasını öğrenerek anlamaya çalışarak her fırsatta bolca okumaya bakın.

Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym
Utlu mâ ûhiye ileyke mine-lkitâbi veakimi-ssalâ(te)(s) inne-ssalâte tenh⠑ani-lfahşâ-i velmunker(i)(k) veleżikru(A)llâhi ekber(u)(k)va(A)llâhu ya’lemu mâ tasne’ûn

(Resulüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.
ANKEBUT Sure-i Celilesi / 45.Ayeti Kerime(5)

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
ZARİYAT Sure-i Celilesi / 56.Ayeti Kerime(6)

"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!"
İBRAHİM Sure-i Celilesi / 40.Ayeti Kerime(7)

SADAKALLAHUL AZİM (AZAMET SAHİBİ OLAN ALLAH CELLE CELALÜH doğruyu söyledi)

Evet bizler CENAB’I ALLAH CELLE CELALÜH’ÜN bizi yarattığı fıtrat üzere yaşamadığımız tam aksine dünyanın,nefsin,şeytanı-ı lainin kulu olduğumuz için onlarda bizi bu hallere hatta felaketlere sürüklüyorlar.kocamızı sıkıntılara sevkediyoruz,kocalar sabretmesini bilmiyor karılarını geçici dünya için kırıyor üzüyorlar.

Huzur dünyada,dünya heveslerinde olsa idi zenginlerin en çok satın aldığı şey huzur,mutluluk olurdu emin olun.dinden uzaklaşıp batı yaşam tarzı ile yaşadığımız için böyle dışı süslü içi ise tabiri caizse kokmuş,dökülmüş bir hayat yaşıyoruz.halimden memnunum diyen hemen hemen hiç yok.dünya zenginliği ile ahiret zenginliğini birleştirsek,şu geçip gideceğimiz dünya için çalıştığımız kadar gideceğimiz yere yani sonsuz ahiret içinde çalışsak bütün bunlar olmayacak halbuki.

Huzursuzluğun sebep olduğu şeylerden ötürü Karılarını öldürdükleri için bu konuda erkekler boy hedefi olmuş durumdalar.ama bir kocayı evli olduğu hayat arkadaşını öldürmeye götüren sebep nedir acaba?diyede bir sormak lazımdır değilmi?bir kocanın,aile reisinin geçimini sağlayıp korumakla yükümlü olduğu hanımını öldürmesini hiçbir gerekçe mazur gösteremeyecekte olsa o gerekçeyi anlamak ve mümkünse o gerekçeyi ortadan kaldırmak gerek.

İşte bu yazıdada ihmal edilen tarafa yani erkek tarafına bakmaya ve bu sorunu aşmak için çabalamaya çalışacağız.

Hanımlar ! eşleriniz sizin ve çocuklarınızın geçimini sağlamak amacı ile çeşitli işlerde çalışırken bir çok olumsuzluklarla karşılaşıyorlar hayat bazen onları fena halde yoruyor,ondan sığındığıkları tek liman evleri.işyerlerinde binbir türlü hayat kavgasından sonra yüklendikleri gamı,kasaveti evlerinde atmak istiyorlar.ama eğer karıları bazı şeylerden şikayetçi ise bu mümkün olmuyor.hanım çeşitli şeylerden şikayetçi olup bir çok şey yüzünden kocasına şikayetçi olunca halk arasında dır dır,çene kavgası diye tabir edilen tatsız durumlar ortaya çıkıyor.bu tatsız ağız kavgalarının sonucu erkeğin cinnet dediğimiz sinir krizi haline girmesini ve daha sonra eşini ağır yaralayacak saldırılarda bulunmasına neden oluyor.

Eğer bu durumlarla karşılaşmak istemiyorsanız (ki kimse istemez) kocanınızın sinirleri ile oynamayınız.

Erkek ve Kadın eşitmidir?

Değildir...bu her nekadar batı medeniyetinden alıntılanarak bizimde kültürümüze empoze edilmiş bir şeyde olsa doğru değildir.ateşe su suya ateş gibi davranabilirmisiniz?kadın ve erkeğin eşit olmaları mümkün değildir çünkü Kadın ve Erkek farkılıdırlar.Birbirimizden farklıyız birbirimizden üstün olduğumuz yada daha güçsüz olduğumuz yönlerimiz var.ve o yüzden farklı durumlarda farklı davranış ve hareketlerde bulunuyoruz.kadınlar konuşma yönleri güçlü oldukları için rahatsızlıklarını konuşma yönleri ile dile getirirler.izlediğim bir tv programında “bir kadını susturmanız imkansızdır” diye söylemişti konuşmacı.bir kadın rahatsız olduğu zaman rahatsız olduğu şey yüzünden tabiri caizse saatlerce çene çalabilir.ama erkekler öyle değillerdir.meseleleri daha çok iç dünyalarında halletmeye çalışan bir yapıları vardır.rahatsız oldukları şeylerden çok fazla bahsetmeyi sevmezler.kadınlar kendilerini sıkan şeyleri arkadaşlarından annelerine kadar bir çok kişi ile paylaşıp içlerini rahatlatırken erkek hepsini içine atmakta,biriktirmekte ve bunlarla tek başına başa çıkmaya çalışmaktadır.neden? çünkü farklı his ve düşünceleri vardır.kendisini rahatsız eden şeyleri anlatmayı bir yenilmişlik,bir güçsüzlük sayar.

Eğer kocanızın üzerine çok gidiyor ve onu sürekli ağız kavgaları ile rahatsız ediyorsanız bu birikimi bir patlama olarak karşınızda bulabilirsiniz.kocanızla ağız kavgalarına daha önce girdiyseniz dikkat edin size bir müddet karşılık verdikten sonra sus - sus - sus demeye başlayacaktır.çünkü yapı olarak sizinle ağız dalaşı yapacak güç ve donanıma sahip değildir.erkek bedenen daha güçlüdür sinirlendiğinde,kavga yaptığında onu kullanır.

Gelin kavgaya giriyoruz.siz iyi bir judocusunuz(judo güreşe yakın bir savunma sporudur karşısındakininin kuvvetinden ve hamlelerinden yararlanıp onu yere vurarak yapılır) karşınızda ise iyi bir kareteci var.karetecinin attığı her tekme ve yumruğu yakalayıp kaldırıp kaldırıp yere vuruyorsunuz.buna karşılık kareteci diyorki bırak judo yapmayıda seninde tekmen,yumruğun var karete yap öyle dövüşelim kabul edermisiniz?kabul etmezsiniz çünkü sizin donanımız judo.karete bilseniz bile eğer rakibinizi judo ile yenebiliyorsanız yine judo yaparsınız.

ERKEĞİN SİLAHI OLAN YUMRUK TEKME SİLAHI BEDENİ VURURKEN KADININ SİLAHI OLAN DİL SİLAHI PSİKOLOJİYİ VURUR.

Acı ama gerçek siz dil silahı ile erkeğe vurduğunuz zaman erkekte silahlarını size doğrultmak zorunda kalacaktır... er yada geç!işte erkeği bu raddeye getirmemeye çalışınız.insanın sinir sistemi zayıftır,insan sabırsızdır.bir müddet sabretse bile sonunda patlar,kendini kaybeder,cinnet geçirir! patlayıncada hem kendisine hem karşısındakine zarar verir.Yani erkeğe ben seninle konuşarak tartışıyorum sen bana neden vuruyorsun sende sıkıntılarını anlat,konuşarak tartışalım demeniz cinnet durumuna soktuğunuz erkek için hiçbir geçerliliği yoktur.Aylarca hatta yıllarca dil silahı ile vurduğunuz,psikolojisini bozduğunuz kocanız size vurursa şaşırmayın çünkü cinnet haline giren koca artık sizin bildiğiniz kişi değildir....bana olmazda demeyin.dayak yiyen sayısız kadında sizler gibi idi.

Şimdi bunların asıl müsebbibi olan huzursuzluğa gelelim.bir nedenide maddi isteklerimiz.ne yazıkki hayatta her istediğimizi elde edeceğiz diye bir şey yok malesef.Kocalarınızın maddi güçlerini bilin ve onların güçlerinin yetmediği şeyleri onlardan istemeyin.sizi kırmamak için yada ısrarınızdan,ayıplamanızdan çekindiği için ekonomik güçlerini aşacak,kendilerini borca sokacak şeyleri almak zorunda kalabilirler.o borçlar arttıkça erkek bu bu borçların altında ezilecek nefes alamayacak duruma gelecektir!...Erkek değilmi çalışsın,getirsin,ödesin demek zalimce bir tavırdır.istediğiniz şeyleri alamadıkları zaman psikolojileri bozulur,aşşağılık kompleksine girerler.onları boğmayın,bozmayın herkesin CENAB’I ALLAH CELLE CELALÜH tarafından takdir edilmiş bir rızkı var.

herkes zengin olacak diye bir şey yok,mümkün değil.halimize şükredelim yiyecek ekmek bulamayan,başını sokacak evi olmadığı için sokakta donarak ölenler var.

Kocalarda şu AYETİ KERİMELERİ sakın ola unutmasınlar.

Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym
Onlarla (kadınlarınızla) iyi geçinin.
Nisâ Sure-i Celilesi / 93.Ayeti Kerime(1)

Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.
Nisâ Sure-i Celilesi / 19.Ayeti Kerime(2)
şu videoyuda izleyelim benzer konular işlenmiş:
Evlat Sevgisi ve Mal Sevgisi Sohbeti - Cübbeli Ahmet ****
(1)Hasan Basari Çantay meali
(2)(3)(4)(5)(6)(7)Diyanet Vakfı Meali

ALLAH’U ALEM (CENAB’I ALLAH CELLE CELALÜH en doğrusunu bilir.)ALLAH’U ZÜLCELALE sonsuz sınırsız istiğfarı tevbe,hamd ve şükür, PEYGAMBER EFENDİMİZ SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM’E,BÜTÜN PEYGAMBERLERİMİZ ALEYHÜMÜSSELAMLAR’A, EHLİBEYT ve ASHABINA sonsuz sınırsız salatu selam olsun.CENAB’I MEVLA bizi affetsin,bağışlasın mağfiret ve hidayete erdirip orada daim etsin azabından korusun,sonsuz rahmetine ve Cennetine dahil etsin.her türlü şerden daima korusun bizlere darda kalmışlara yardım etsin amin.hakkınızı helal edin selam ve dua ile

Kadına Şiddet Ve İdam Cezası.

$
0
0
Allah Kur’an ı bizlere bir rehber, yol gösteri bir güneş olsun diye gönderdiğini söyler. Ama bizler İslam toplumları olarak, Kur’an dan öyle uzak yaşıyoruz ki, kendi nefsimizde bir din yarattık adeta.


Kur’an ile yönetildiğini iddia eden ülkeler bile, zina yapanın cezası Kur’an da belli olduğu halde, zinanın cezasının recim, yani taşlayarak öldürme olduğunu iddia ederek, Allah a da böylece iftira atarak, kadını taşlayarak öldürmeyi, dinden saymışlardır.


Her ne hikmetse, kadın taşlayarak öldürüldüğü halde, bu zinayı yapan erkekten hiç haber alınmaz. O masumdur, sanki kadın zinayı tek başına yapmış gibi. Erkeğin siz taşlanarak öldürüldüğünü duydunuz mu? Duymazsınız, çünkü öyle bir din yarattık ki Kur’an dan uzaklaşarak, erkeklerin hükümranlığında, kadınlara baskı ve adeta zulüm dini oluşturuldu. ELBETTE BU ALLAH IN DİNİ, ASLA DEĞİLDİR.


Hatırlayınız Allah Âdemi yarattı, ama onu yalnız bırakmadı. Çünkü yaratılan hiçbir canlı tek başına yaşayamaz. Bizleri Rabbimiz çifter çifter yaratmıştır. Allah Âdem peygamberimize yaşamında eşlik etmesi, ona uyum sağlaması için, aynı nefisten kadını da yarattı ki, böylece anlaşabilsinler. Buradan da şu anlaşılıyor, kadın erkeksiz, erkekte kadınsız olamaz. Ama biz erkekler her nedense kadına, yaşantımızda gereken değeri veremedik. Eğer erkek kadın olmadan, huzurlu bir ortam kuramıyor ve yaşayamıyorsa, bu demektir ki kadın ve erkek bir birlerine karşı aynı değerdedir. Allah Kur’an da kadın ve erkeğin, bir birine ayrılmaz bir ikili oluşunu, şu cümle ile anlatır.


( ONLAR, SİZİN ÖRTÜLERİNİZ, SİZ DE ONLARA ÖRTÜSÜNÜZ. )


Birbirini tamamlayan, bir diğeri olmadan gerçek hayatı yaşayamayan, birbirlerinin eksiğini, noksanını örten nasıl olurda bir diğerinden daha üstün olur?


İslam toplumlarına şöyle bir bakın. Kadının Kılık kıyafetinden tutun, özlük haklarına kadar, erkeklerin insafına bırakılmıştır. Üzücü olan ise kadınlarımıza, bunun erkeklerin hakkı olduğuna inandırılmasıdır. İlginçtir Ülkemizde türbanlı bir yazar, ortaya çıkıp, KADINA ŞİDDET ERKEĞİN HAKKIDIR diyebiliyor. Eli kalem tutan bir kadın bunu söylüyorsa, tutmayanın kafası nasıl karışır bunu da siz düşünün. Onun içindir ki kadınlar okullara gönderilmek, uyandırılmak istenmiyor. Burada kadınlarımıza çok iş düşüyor.


Bizlere dini anlatanlar, buna Diyanette dâhil, Kur’an ı anlamasan da oku, Allah sevap yazar mantığını bizlere yerleştirdikleri için, Allah ın Kur’an da bizlere tebliği, uyarıları toplum tarafından hiç anlaşılamadı. Topluma bunlarda dindendir dediler, bizlerde Kur’an ile sorgulayamadığımız için kabul ettik.


Ülkemizin yanı başında bir savaş yaşanıyor. Müslüman ı Müslüman a kırdıran bir savaş. Hani Allah Müslüman ın Müslüman a kanı haram demişti, ne oldu? İslam ı ön plana çıkartarak, İNSANLARIN BAŞLARI KESİLİYOR, CANLI CANLI YAKILIYOR. Bumu Müslümanlık. Bu davranışlarla mı İslam ı dünyaya anlatacağız. Tam tersine iyi ki Müslüman olmamışım diyen Ehli kitabın, ekmeğine yağ sürdüğümüzün farkında değil miyiz? Bu işte de bir Yahudi parmağı, var gibi geliyor bana.


Allah vahşice ölüme, asla izin vermez. Bırakın insanı, hayvan bile vahşice öldürülemez. Kur’an ın emri kısasa kısas tır. Eğer bir kişi senin yakınını haksız yere öldürmüşse, onunda ölümünü isteme hakkının olduğunu söyler Kur’an. Bu halde bile Allah, eğer bağışlarsan, sana kat kat sevap yazarım diye de uyarır. Bazı durumlarda, toleranslı davranılabileceği uyarısını yapar böylece. Çünkü Kur'an her detayı düşünmüş ve bizlere bildirmiştir. Bu ayette Allah, ölüm cezasının gerekli şartlar oluştuğunda, uygulanmasının önemine dikkat çeker.


ÖLÜM CEZASI, İNSANLIK SUÇUDUR DİYENLER VARDIR. KUR'AN A İMAN EDEN BİR İNSAN, BUNU SÖYLEYEMEZ. Bakara suresi 179. ayetinde Allah, kısas konusunun öneminden bahsederken, bizleri bakın nasıl uyarır.


Bakara 179: Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. UMULUR Kİ SUÇ İŞLEMEKTEN SAKINIRSINIZ. ( Diyanet vakfı meali)


Peygamberimizin savaşlarını düşünün, tamamı peygamberimize savaş açanlara karşı, savunma amacıyla yapılmıştır. Allah Kur’an da peygamberimize, seninle barış yapmak isterlerse, sende onlarla barış yap asla savaşma, diye ayetini indirmiştir. Yani bizlere elinde silahla savaşmayanı, düşman kabul edip, asla öldüremeyiz.


Ülkemiz olarak ölüm cezasını kaldırdık. Peki, neye dayanarak kaldırdık. Avrupa birliğine girecekmişiz. Girmeye çalıştığımız toplum, biz Hıristiyan toplumuyuz siz Müslümansınız. Sizi aramıza almayız dedikleri halde, bizleri yönetenlerin siyasi çıkarları yüzünden, toplum olarak bozulduk ve şaşırmış bir şekilde adeta orta kalmış durumdayız. Açıkça toplum aldatılıyor.


Bizler Müslüman’ız, Hıristiyanların kanunlarına nasıl tabi oluruz diyen yok. Elbette hep birlikte yaşamalıyız, hatta İslam ı onlara anlatabilmek için, onlarla yakın temasta bulunmalıyız. AMA ONLARIN KANUNLARINA, KURALLARINA ASLA TABİ OLAMAYIZ. Türk toplumu olarak atalarımız, yüzlerce yıl her türlü inançtaki toplumlarla, barış ve özgürce birlikte yaşamıştır.


Dini ön plana çıkartan, bizleri yönetenlere soruyorum, dilinden Allah, Kur’an ismi düşmediği halde, Allah ın ve Kur’an ın kanunlarına ters düşen, bu kanunları neden çıkardınız ülkemizde? Allah Kur’an da Yahudi ve Hıristiyanları gönül dostu edinmeyin, onlara çok fazla güvenmeyin dediği ve uyardığı halde, nasıl olurda onların kanunlarına uymayı seçersiniz? Bunları yaparak, bu toplumu aldatanları Yüce Rabbime şikâyet ediyorum. TOPLUMU DA BU KONUDA, DUYARLI OLMAYA DAVET EDİYORUM.


Geçen gün hunharca bir cinayet işlendi. Bir sapık, genç kızımızı öldürüp yakıyor. Biz Türk halkı olarak da, film seyreder gibi seyrediyoruz. Sağdan, soldan bu adamı idam etmeliyiz sözleri duyuluyor. Bizleri yönetenlerin içleri çok rahat olsa gerek, onlardan ses bile çıkmıyor. Ama kendi yakınlarına aynı şeyler yapılsa, kim bilir nasıl bir durumda bağırıp çağırırlar. Kendi menfaatlerine bir kanun, bir saat içinde meclisten çıkartılabiliyor. ADALETSİZLİĞİ SEYREDENLER, MUTLAKA AYNI ADALETSİZLİĞİN KURBANI OLURLAR, BUNU DA UNUTMASINLAR.


Allah ın kanunlarından uzak yaşayan bir toplum, bir devlet olursak, toplum olarak bu acıları hep birlikte yaşarız. Kendi kendimize de yakınıp, dövünüp dururuz. Kur’an daha 1400 yıl önce bizleri uyarmış ve demiş ki;


(SİZLERİ YÖNETECEKLERİ, EHİL İNSANLARDAN SEÇİNİZ)


Bu uyarıyı dikkate almayı bırakın, bu bilgiden habersiz bir İslam toplumu olarak, bizler kendi ellerimizle yaptıklarımızın acısını çekiyoruz. Allah neye layık olursanız, ben onu veririm sizlere der. Bizlerde layık olduğumuzu yaşıyoruz.


Bizleri yönetenlere sesleniyorum; Bırakın şahsi çıkar ve kendi nefsinizde oluşturmaya çalıştığınız dünyayı. Ülkemizi, hurafe ve batıl karışmamış, ALLAH IN ADALETİ İLE YÖNETİN. HAKKI, ADALETİ TÜM TOPLUM İÇİN SAĞLAYIN. Din öne sürülerek, toplumu dinden soğutmayın. Dinin yaşanması, Allah ve kulu arasındadır, lütfen ona müdahale etmeyin. Bizleri yöneten sizlerin yapacağı, Allah ın Kur’an da ki adaleti ile hükmetmek olmalıdır.


Bunu yapmayan ve bizleri Kur’an ın hükümlerinden çok uzakta yönetmeye çalışanları, Yüce Rabbime şikâyet ediyorum.

ALLAH IN KANUNU, KISASA KISAS İDAM CEZASI, MUTLAKA ÜLKEMİZDE TEKRAR UYGULANMALIDIR.


Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
Hak Yol Kuran
Viewing all 486 articles
Browse latest View live